Abdülmetin Balkanlıoğlu Hocaefendi Hakk’a yürüdü. Fenâ âleminde 60 yıllık yolculuğunu; imtihanını tamamlayıp sevenlerinin omuzlarının üzerinden geçerek Edirnekapı Sakızağacı mezarlığında, Nakşî üstatlarının yanında ebediyet âlemine sırlandı. Kutlu olsun vuslatı; menzili mübarek, mekânı Firdevs, makâmı âli olsun.
İbrahim Ethem Gören
Abdülmetin Balkanlıoğlu’nun vefâtıyla dünyamızdan bir yıldız daha kaydı. Efendimiz (sav) “Âlimler yeryüzünün kandilleridir./“Âlimin ölümü âlemin ölümü gibidir” buyurmuşlardı.
Şüphesiz, 20 Haziran Çarşamba günü Âlemlerin Rabbinin “irciî” emrine ittiba eden hocaefendi de yeryüzünün kandillerinden biriydi. İlmiyle, sohbetleriyle; hâl ve kâl lisanıyla hem kendi gönül dünyasını aydınlattı; hem de çevresini… Böylelikle geride güzel bir ömür, salih ameller, binlerce talebe, on birlerce muhip bırakarak ukbâ âlemindeki ulvî yerini aldı.
Ülkemiz, bir adım öte İslâm dünyası âlim, fazıl, mücahit, abit, ve âmil bir zatı kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyor.
İLİM, İRŞAT, DAVET VE TEBLİĞ…
İlim, irşat, davet ve tebliğ, Abdülmetin Hoca’nın 60 yıllık ömrünün anahtar kelimeleri… Heyhat! İlayı kelimetullah uğrana adanan bir ömürden söz ediyoruz; Furkan’ı Hakîm’e, Sünnet-i Seniyyeye, Ehl-i Sünnet ve Vel-Cemaat’e hasredilmiş bir hayat…
MUHYÎ MÜSLÜMAN TÜRK DERVİŞİ
Abdülmetin Hoca’yı dört kelime ve sıfatla tavsif etmek mümkün. “Muhyî Müslüman Türk dervişi.” Yarım asrı on yıl geçen verimli hayatına dikkatlice bakanların gözleri mezkûr sıfatların parıltılarıyla aydınlanacaktır.
‘KIŞA BAKMAYIN, BAHARA BAKIN, YAZA BAKIN’
Nasihatlarında ümide çıkan bir yol vardı; korkutarak değil; sevdirerek gönülleri İslâm’a ısındıran bir dervişti o.
Amel defterini ve hatıralarını nurlandıran hoş sadâları, kıyamet sabahına kadar sevenlerinin hafızalarında Baki’nin, “Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal/Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş” mısralarını tedai ettirecek. Ve tabii ki ümide, umuda ve kurtuluşa davet eden biiznillah ihya edici sohbetlerini de: “…Kışa bakmayın, bahara bakın, yaza bakın. Olmazları sürekli olduran Allah’ın izniyle ümidinizi sürekli taze tutun.”
“NASIL YAŞARSANIZ ÖYLE ÖLÜRSÜNÜZ”
Muhatabımızın hayatı ve mücadelesi, “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz” kutlu sözünün tam orta yerinde duruyor.
HAKİKATLİ HOCA
İsmailağa Cemaati’nin önemli hocalarından biriydi, hakikatli bir hocaydı o. Hoca olmak aynı zamanda adam olmaktı; Abdülmetin Hoca adam; yani insân-ı kâmildi…
KALPTEN KALBE YOL VARDIR
Hakikat yolundaki hoca dediğini yapar, yaptığını söyler. Hakikatli hoca talebelerine İslâm dininin esas, usul, adap ve erkânını öğretirken aynı zamanda hâl ve kâl lisanıyla da onlara Abdülmetin Balkanlıoğlu örnekliğinde olduğu nasihat eder; gönlünü açar. Çünkü kalpten kalbe yol vardır.
DÜNYADA YOLCU GİBİ OLDU
Merhum Hocaefendi, dünyada yolcu gibi oldu, modern zamanların pırıltılı ışıklarına, çarklarına elini, eteğini, sarığını, pabucunu kaptırmayarak İslâm davasının mümtaz bir eri; davetçisi oldu. Gayesi, İslâm’a, Şeriat-ı Garra-i Ahmediyye’ye hizmetti. Tüm meselesi de çamura düşmüş Ümmet-i Muhammed’in evladını bataklıktan kurtarmaktı… Az önce arz ettiğimiz gibi konuştuklarının gereğini nefsinde tatbik etti, yaptıklarını dedi ve sohbetleri de böylelikle hedef kitlesinde biiznillah tesir bıraktı.
GENÇLER ÖZEL İLGİ ALANINI OLUŞTURUYORDU
Gençlerle ilgiliydi. Hemen her fırsatta üniversite öğrencileriyle bir arada bulunmayı tercih ederdi. Geleceğimizin; bir adım öte istikbalimizin teminatı olan çocuklara ve gençlere yönelik hizmetleri büyüktü. Çağrıldığı yerlere gider; özellikle STK’ların sohbet/seminer davetlerini geri çevirmezdi.
Bu bağlamda Boğaziçi Yöneticiler Vakfı’nda da gençlerle her fırsatta söyleşti. Gençlik yıllarında BYV’nin kurucularına âlet ilimlerini öğretme yönünde çok ciddi gayretleri olmuştu. Hilâlinin gölgesi henüz üzerimizden ayrılan Ramazan-ı Şerif ayının hemen öncesinde Nafi Baba Camii’nde kıldırdığı bir Cuma namazının sonrasında Boğaziçi Pansiyon’da Boğaziçi Üniversitesi öğrencileriyle hasbihal etmişti. Mezkûr sohbet hocamızla son görüşmemiz oldu. Sohbet sonrasında verdiği ve bu satırları yazarken koklayıp durduğum misk-i amber ise Abdülmetin Hocaefendi’den muhibbine hatıra kaldı.
TEBLİĞ VE İRŞAT ERİ…
Tebliğ ve irşat, Hocaefendi’nin vazifeleriydi. Malum olduğu üzere dünyaya gelen her insanın bir vazifesi vardır. Netice itibarıyla âdemoğlu yeryüzünde nerede ve neyle görevli olduğunu araştırır; görev yerini bulur ve behemehal yeryüzünü şenlendirmek amacıyla faaliyetlere râm olur. Merhum, uyarma vazifesini en yakınından başlayarak hak, hukuk, adalet ve irfan ekseninde vefat ettiği âna kadar yerine getirdi.
İnsan; âkil insan, Abdülmetin Hoca özelinde olduğu gibi yolcudur, mütemadiyen yoldadır; Sırat-ı Müstakim üzerinedir. Ve dahi yolcuya rehber, yoldaş, sırdaş, manevi bir yol azığı lazım gelir. Ve yine âkil insan, fenâ yolculuğunda kendine salih bir üstad bulur, Mahmut Ustaosmanloğlu (ks) örnekliğinde olduğu gibi şeyhi ona ayna olur.
Yazının tamamı için tıklayınız…