Nurdanhaber – Haber Merkezi
صُمٌّ بُكْمٌ عُمْىٌ فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَ
Yani “Sağır, lâl, kör şahıslar gibi o zulmetten çıkıp, kurtulamazlar.”
Bu cümlede bulunan sıfât-ı erbaa, münafıklar ile ateş yakanlar arasında müşterek olup, her iki taraftan haber verir. Ve şanlarını bildirir. Ve âyine gibi hallerini gösterir.
Evet ateş yakanlara karşı işaratı şöyledir ki:
Böyle bir zulmet musibetine düçar olan bir adam evvelen kurtarıcı bir ses dinlemek üzere etrafı dinler. Lâkin gecenin sessiz, lâl olduğu onun sağırlığını intac etmiştir. Sonra yardımına gelecek bir adamı çağırmak ister. Lâkin gecenin sâkit ve sağırlığı, onun lâllığına sebep olmuştur. Sonra yolunu bulmak ümidiyle bir alâmet, bir nişan arar. Fakat gecenin ziyasız ve körlüğü onun körlüğünü mûcib olmuştur. Sonra evvelki yerine avdet ister. Fakat kapılar bağlanmış, rücûa imkân yoktur. Bataklığa düşen gibi depreştikçe batar.
Münafıklara nâzır cihet ise:
Evet münafıklar küfür ve nifak zulmetine düştükleri zaman, dört cihetle kurtuluşları mümkün idi. Zira o nifaktan başlarını kaldırıp hakkı dinlemek, Kur’an’ın irşadına kulak vermek ile necatları mümkün idi. Fakat nefislerinin şeytanî olan hevası Kur’an’ın sadâsını kulaklarına eriştirecek havayı karıştırmakla mani olmuştur. Kur’an-ı Kerim bu cihetten ümitleri inkıta etmiş olduğuna işareten صُمٌّ demiştir. Ve bu işaretten, sanki kulakları kesilmiş, kulakları kesik itlerin kulaklarını andıran pek çirkin delikler kaldığına bir remiz vardır.
Sâniyen: Başlarını aşağıya indirip, vicdanlarıyla müşavere etmekle doğru yolu, hakkı sual etmekten necat cevabını almak imkânı var iken kalplerindeki inat, zebhedilen tavuk gibi dillerini içeri tarafa çekerek, konuşmalarına ve nedamet ile tövbe etmelerine mani olmuştur. Kur’an-ı Kerim bu kapının kapalı olduğuna işareten بُكْمٌ demiştir. Ve bu işaretten, dilleri çekilip atılmış ve ağızları sinek yuvası gibi kokulu çirkin bir delik gibi suratlarında kalmış olduğuna bir remiz vardır.
Sâlisen: İbret nazarıyla dâhilî ve haricî delilleri görmekle, hakka rücûları mümkün iken gafletleri gözlerine el basarak körlük de kapakları kapatmakla yine necattan mahrum kalmışlardır. Kur’an-ı Kerim buna işareten عُمْىٌ demiştir. Yani şeytanlara bir yuva inşa edilmek üzere gözleri oyulmuş şeytanların başlarını andıran, başlarında çirkin ve korkunç iki tane mağara şeklini hayale arz ediyorlar.
Râbian: Pis ve çirkin vaziyetlerine bakıp da nâdim olarak tövbe etmeleri mümkün olduğu halde nefislerinin hevasına, bozuk fıtratlarının iktizasına inzimam eden şeytanın iğvasıyla yaptıkları o çirkin haller gözlerine güzel göründüğünden terk edemediler. İşte Kur’an-ı Kerim buna da فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَ demekle, onların son ümitlerinin de suya düştüğüne ve kum deryasına ihtiyarıyla girip bir daha ihtiyarıyla çıkamayan bedbaht insanlar olduğuna işaret etmiştir.
(İşârât’ül-İ’câz fî Mezann’il-Îcâz Sh: 129 -130) (Y)