Nurdanhaber – Prof. Dr. Cahit KURBANOĞLU
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri II
O zaman Anglikan Kilisesi baş papazının İslamiyet’ten sorduğu ve 600 kelimeyle cevap istediği altı sorusuna, Dar-ul Fünun-u İslamiyye Azası olan Bediüzzaman, bir tükürükle cevap vermişlerdir. Demişlerdir ki böyle düşmanın ayağını boğazımıza bastığı bir dönemde bizden sormuş olduğu bu sorulara 600 kelimeyle değil, altı kelimeyle değil, bir tükürükle cevap veririz. “Tükürün ehl-i zulmün merhametsiz yüzüne.” Hatta bu cevapları yüzünden İngilizler kendini suikast için yakın takibe almışlardır.
Bediüzzaman’ın İstanbul’daki bu kahraman duruşu karşısında Reis-i Cumhur tarafından kendileri Ankara’ya, meclise davet edilir.
Davete icabet eden Bediüzzaman, orada görürler ki bir cihan harbi kazanılmış, buna karşılık milletvekilleri namaz kılmıyorlar. O da meclise bir hitapta bulunur. Bunun üzerine namaz kılanların sayısı yüze ulaşır.
Reis-i Cumhur kendileri ile görüşerek: “Hocam, biz sizi çağırdık ki yüksek fikirlerinizden istifade edelim. Siz geldiniz namaz hakikatini ortaya atarak ihtilafa sebep oldunuz.”
Bunun üzerine Bediüzzaman, Reis-i Cumhura cevaben: “Paşa paşa kainatta en yüksek hakikat imandır. İmandan sonra namazdır. Namaz kılmayan haindir. Hainin hükmü merduddur.” diyerek artık siyaset yoluyla İslâmiyet’e hizmet edilemeyeceği kanaatine varır ve Van’a bir mağaraya inzivaya çekilmeye karar verir.
Van’da Bediüzzaman’ı rahat bırakmazlar. Oradan batıya sürgün edilir. Artık hapishaneler ve zehirlenmeler dönemi başlar. 18 defa zehirlerler. 28 defa mahkemeden mahkemeye hapishaneden hapishaneye gönderilirler. Artık Bediüzzaman’ın Barla, Eskişehir, Kastamonu, Denizli, Emirdağ, Afyon, Isparta hayatları başlar.
Bundan sonra Bediüzzaman birçok safhalar neticesinde Risale-i Nur Külliyatının telifine vesile olmuştur. Artık direkt Kuran’dan ilham alarak asrın yüzüne gerçekleri yansıtmıştır. Çünkü eskiden İslamiyet’e hücum cehaletten gelmekteydi. Onun izalesi kolaydı. Bir ayetle veya bir hadisle o tereddütler ve itirazlar cevaplandırılıyordu.
Ama şimdi zamanımızda İslâmiyet’e hücum, taarruz ilimden, fenden ve felsefeden geldiği için onun cevaplandırılması zor olduğunu görüyorlardı. Allah’a Peygambere, Kur’an’a inanmayan bir nesil vardır. Bunların ayet meali ile, Hadislerle tereddütleri nasıl izale olacaktı.
Onun için tevhit akidesi Bediüzzaman’ın birinci davası oluyordu. Sonunda elbette Kur’an, Risalet, Haşır, Kader gibi kimsenin cesaret edip söz söyleyemediği konularda, Kur’an tefsirleri telif etmiştir. Asrın insanlarını ve gençliğini bu tarz cereyanlardan kurtarmak için Kuran’dan bu hakikatleri bizlere yansıtma hizmetine vesile oluyorlardı. O önemli hedefini aşağıdaki şekilde özetlemekteydi.
“Birtek gayem vardır: O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslâm memleketi olan bu vatanda Bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz. Bu ses, âlem-i İslâm’ın iman esaslarını zedeliyor. Halkı, bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor. Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücadele ederek gençleri ve müslümanları imana davet ediyorum. Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum. Bu mücahedem ile inşâallah Allah huzuruna girmek istiyorum, bütün faaliyetim budur. Beni bu gayemden alıkoyanlar da, korkarım ki Bolşevikler olsun! Bu iman düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir. Beni serbest bırakınız. El birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allah’ın birliğine hizmet edeyim.” Said Nursî, Şualar/500
Cahit Kurbanoğlu
9 Nisan Pazartesi günü 3. Bölüm:
Şeriat’ın bir hakikatine bin ruhum olsa feda ederim
Cahit Kurbanoğlu