İl Müftüleri İstişare Toplantısı sonuç bildirgesinde, “Dinin değişmez sabiteleri dışında kalan bazı fıkhi hükümleri değişen şartlara göre güncellemek, dinde reform yapmak anlamına gelmemektedir.” ifadesine yer verildi.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, “Dinin değişmez sabiteleri dışında kalan ve içtihadın mümkün olduğu alana dahil olan bazı fıkhi hükümleri, değişen şartlara göre güncellemek, dinde reform yapmak anlamına gelmemektedir. Aslında bu davranış, İslam’ın evrensel hakikatlerini, onların özüne dokunmadan her çağa ve topluma aktarmak ve vahyin ışığında hayata rehberlik etmek demektir.” dedi.
Erbaş, Diyanet İşleri Başkanlığınca Haymana ilçesinde düzenlenen 34’üncü İl Müftüleri İstişare Toplantısı‘nda yaptığı konuşmada, 4 gün süren toplantıda önemli konuları ele aldıklarını söyledi.
Erbaş, Diyanet İşleri Başkanlığının hizmetlerini değerlendirmek, amaç ve uygulama birliği sağlamak, teşkilat mensupları arasında iletişimi güçlendirmek, bilgi ve tecrübe paylaşımı aracılığıyla verimliliği artırmak üzere düzenlenen 34. İl Müftüleri İstişare Toplantısı‘nın 14 maddeden oluşan sonuç bildirgesini okudu.
Dünyanın, tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşadığı, özellikle İslam dünyasının savaşlar, işgaller, şiddet ile yoksulluk altında zor ve sıkıntılı süreçlerden geçtiği belirten Erbaş, insanlığın yaşadığı buhranları, sosyal, kültürel, manevi hatta siyasi krizleri çözebilecek yegane imkanın, İslam’ın hayat veren evrensel hakikatleri olduğunu aktardı.
Yeryüzünü İslam’ın barış ve adalet mesajıyla tanıştırma mükellefiyeti taşıyan Müslümanların, öncelikle iç meselelerini çözerek vahdeti sağlamaları gerektiğini vurgulayan Erbaş, “Bugün Müslümanların en temel sorunu parçalanmışlıktır. Coğrafi parçalanmışlığın beraberinde getirdiği zihinsel dağınıklığın neticesinde, gücünü ve imkanlarını yeterince kullanamayan İslam dünyası, emperyalist müdahalelere ve meydan okumalara, karşı koyamamaktadır.” diye konuştu.
İslam’ın gerçeğin kendisi olduğunu, bütün alt yorumların üstünde, hiçbir mezhep ya da meşreple sınırlandırılamayacağını belirten Erbaş, herhangi bir mezhep ve meşrep bağlamında değil, İslam’ın temel ilkeleri doğrultusunda düşünerek vahdetin, birliğin temini adına gayret göstermenin herkesin vazifesi olduğuna dikkati çekti.
İslam’ın bütün insanlığın huzur ve mutluluğu için gönderildiğini, kıyamete kadar baki kalacak hak dini olduğunun altını çizen Erbaş, İslam’ın zaman ve mekana göre değişmeyen, başta tevhid olmak üzere inanç ve ibadet esaslarına dair sabiteleri, varoluşa, insana, hayata, çevreye dair evrensel ilkeleri ve ahlaki değerleri olduğunu aktardı.
Bununla birlikte İslam alimlerinin bireysel ve toplumsal hayatın değişen ve gelişen ihtiyaçlarına yönelik yine kitap ve sünnete dayanan bir “Fıkıh Usulü” geliştirdiklerini vurgulayan Erbaş, şöyle devam etti:
“Dinin değişmez sabiteleri dışında kalan ve içtihadın mümkün olduğu alana dahil olan bazı fıkhi hükümleri, değişen şartlara göre güncellemek, dinde reform yapmak anlamına gelmemektedir. Aslında bu davranış, İslam’ın evrensel hakikatlerini, onların özüne dokunmadan her çağa ve topluma aktarmak ve vahyin ışığında hayata rehberlik etmek demektir. Kesin ve açık bir nassın olduğu yerde içtihad edilemeyeceği gibi, böyle bir nassın olmadığı konularda zamanın değişmesine bağlı olarak hükümlerin de değişebileceği malumdur.”
“Yetkin olmayan kişi ve grupların dini söylem ve uygulamalarına itibar edilmemelidir”
İlmi disiplinden yoksun, gerçeklikten uzak, özensiz söylemlerin dini alanda bilgi karmaşasına, yanlış dini algı ve tasavvurlara, bireysel ve sosyal sorunlara, hatta krizlere neden olduğunu aktaran Erbaş, “Hem dine dair görüş beyan edilirken hem de dini öğrenme ve anlama çabası güdülürken hassas ve ilkeli davranılmalı, toplumun genelini ilgilendirmeyen ve ilmi ortamlarda müzakere edilmesi gereken hususlar kamuoyu önünde tartışılmamalı, yetkin olmayan kişi ve grupların dini söylem ve uygulamalarına itibar edilmemelidir.” ifadelerini kullandı.
Erbaş, birlik ve beraberliği zedeleyen, barış ve huzuru bozan, fitne ve tefrikaya yol açan söz, anlayış ve davranışların İslami olamayacağını belirterek, şöyle dedi:
“Ayrıştırıcı ve ifsat edici söylemleri İslami referanslarla meşrulaştırmaya çalışmak dinin istismar edilmesidir. Din istismarı, iletişim imkanlarının hayatın her alanında yaygınlaştığı günümüzde, farklı isim, görüntü ve yöntemlerle tezahür eden, çok boyutlu ve girift bir sorun haline gelmiştir. Dinin temel kaynaklarına, akla ve ilmi gerçeklere aykırı söylemler, hikayeler, rüyalar ve hurafeler üzerinden bir istismar alanı açılmaktadır. Menfaat beklentisi ve popülist yaklaşımlarla hakikatin örtbas edilmesi, İslam’ın kişisel çıkarlar uğruna kullanılması, dinimize ve milletimize karşı en büyük kötülüktür.”
“FETÖ ve DEAŞ gibi terör örgütleri en büyük zararı Müslümanlara vermektedir”
Diyanet İşleri Başkanlığı olarak her türlü vaaz, irşat, yayın ve iletişim imkanını etkili kullanarak, din istismarıyla mücadeleye devam edileceğini belirten Erbaş, itibarı zedelenen ve anlam kaymasına uğratılan dini kavramları ihya etme ile hakikati bütün yönleriyle ortaya koyma konusunda çalışmaların da kararlılıkla sürdürüleceğini kaydetti.
Erbaş, zahiri, parçacı, ayrıştırıcı ve tekfir edici yorumlarla geliştirilen ve İslam’ın rahmet dini olduğu gerçeğini göz ardı eden sözde selefi anlayışa karşı milletin ve İslam dünyasının daha dikkatli olması gerektiğini söyledi.
Erbaş, şu değerlendirmede bulundu:
“Değerlerimizi tahrif eden ve din adına korku salan terör örgütlerine referans olan bu anlayış, bilhassa gençlerimizin zihninde olumsuz etkiler bırakmaktadır. Başkanlığımız, sağduyuyu, itidali ve birlikte yaşamayı esas alan, kültürü, sanatı, hikmeti ve estetiği ihmal etmeyen, kuşatan ve kucaklayan bir din anlayışıyla İslam’ın barış ve merhamet mefküresini, milletimize ve insanlığa ulaştırmak için yurt içinde ve yurt dışında gerçekleştirdiği hizmetleri artırarak devam ettirme azim ve kararlılığındadır.”
Erbaş, 15 Temmuz darbe girişiminin birlik ve bütünlüğü hedef aldığı kadar, milletin dini ve manevi dünyasını da tahrip etmeye yönelik bir güvenlik meselesi olduğuna işaret ederek, “İtikadi, ameli ve ahlaki birer sapma hareketi olan FETÖ ve DEAŞ gibi terör örgütleri en büyük zararı Müslümanlara vermektedir. Dinin bazı temel kavram ve değerlerini süfli emellerine alet eden taşeron örgütlerin, vekalet savaşlarıyla İslam diyarlarını harabeye çevirmelerine, özellikle gençleri hain emelleri için kandırmalarına engel olmak, geleceğimiz için hayati bir sorumluluktur.” diye konuştu.
Başkanlık olarak bir daha benzer olayların yaşanmaması için halka rehberlik etmeye devam edeceklerini belirten Erbaş, dini görünümlü sosyal teşekküllerin şeffaf ve denetlenebilir olmaları, özellikle dini bilgi ile söylem konusunda İslam’ın temel kaynaklarına, ilmi metodolojiye sadık kalmalarının da hayati önem taşıdığını söyledi.
Bilginin hayatı kuşatan kitle iletişim araçlarıyla denetimsiz, ölçüsüz ve sorumsuzca yayılmasının bir bilgi karmaşasını da beraberinde getirdiğini dile getiren Erbaş, zaman zaman medyada dini, kültürel ve toplumsal değerleri göz ardı eden, gerçek olmayan haberlere yer verilmesinin üzücü olduğunu ifade etti.
“İnsanlık dışı bir tutumdur”
Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, İslam dinine göre, kadını ve erkeğiyle insanın mükerrem bir varlık olduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi:
“Kadın ve erkek arasında yaratılış gayesi, varoluş değeri ve kulluk sorumluluğu açısından hiçbir fark yoktur. Dinimizin, milletimizin ve medeniyetimizin kadına bakışı daima onun saygınlığını ve haklarını korumak üzerinedir. Kadının onurunu ve toplumsal konumunu hedef alan, onu cinsiyeti üzerinden ayrımcılığa tabi tutan her türlü tavır, davranış, tutum, düşünce ve yaklaşım İslam’a aykırıdır. Kadına yönelik şiddet merkezli eylem ve söylemlerin adalet ve merhamet peygamberinin hayatından referans bulması mümkün değildir.”
Diyanet İşleri Başkanlığı olarak, hiçbir şekilde polemiklere fırsat tanımayarak, gerçek anlamıyla İslam’da kadının hak ve ehliyeti, itibar ve değeri, sağlıklı ve güçlü bir toplum yapısı inşa etmedeki rolü hakkında daha kapsamlı çalışmalarla milleti bilgilendirmeye devam edeceklerini de aktaran Erbaş, şunları belirtti:
“Allah’ın insanlığa emaneti olan çocuklar, vicdan ve merhamet söz konusu olduğunda toplumun en hassas terazileridir. Çocuk ihmal ve istismarı, dinle, akılla, vicdanla ve ahlakla asla bağdaşmayan, insanlık dışı bir tutumdur. Bilhassa kız çocuklarının biyolojik ve psikolojik yeterlilikleri dikkate alınmadan, aile kurma ve anne olma sorumluluğunu taşıyacak çağa gelmeden, erken yaşta ve zorla evlendirilmesi kabul edilemez.”
Bu konuda, medyanın aile değerlerine uygun ve hassas bir yayın politikası izlemesi gerektiğini de bildiren Erbaş, Başkanlık olarak bütün birimleriyle şiddet ile istismarın her çeşidiyle mücadele etmeye devam edeceklerini söyledi.
Erbaş, Başkanlığın sosyal bünyenin güçlendirilmesi, toplumsal problemlere dini referanslardan çözümler üretilmesi ve manevi destek programlarının geliştirilmesi yönünde çalışmalarını sürdüreceğini de kaydetti.
Din hizmeti alanına personel yetiştiren kurumların, değişen şartlar ve ihtiyaçlar doğrultusunda eğitim programlarını geliştirmesi gerektiğini de vurgulayan Erbaş, Diyanet Akademisinin kurulmasına yönelik çalışmaların da tamamlanma aşamasına geldiğini aktardı.
Diyanet İşleri Başkanlığının, il ve ilçe müftüleri ile en ücra köşeleri dahil ülkenin her yerinde görevleri başında olan din gönüllülerinin, milletin huzuru, bölgenin barış ile istikrarı için sınır ötesi harekat gerçekleştiren Türk Silahlı Kuvvetleri ve tüm güvenlik güçlerinin yanında olduğunu da vurgulayan Erbaş, şehitlere Allah’tan rahmet, ailelerine ve yakınlarına sabır, gazilere de acil şifa diledi.