On Beşinci Şuâ (27. Bölüm)
Fatiha-i Şerife’nin Bir Muhtasar Hülâsası
El-Hüccetü’z-Zehra’nın İkinci Makamı
Dördüncü ve Beşinci Basamak: وَ بِسِرِّ الْوُجُوبِ وَ التَّجَرُّدِ وَ مُبَايَنَةِ الْمَاهِيَّةِ وَ بِسِرِّ عَدَمِ التَّقَيُّدِ وَ عَدَمِ التَّحَيُّزِ وَ عَدَمِ التَّجَزّٖى Bu iki basamağın hakikatini umuma ifade etmek çok müşkül olmasından, yalnız kısacık bir iki nüktesi ve muhtasar meali beyan edilecek. Yani vücud mertebelerinin en kuvvetli ve sarsılmaz olan vücub mertebesinde ve ezelî ve ebedî derecesinde bir vücud sahibi ve maddiyattan münezzeh ve mücerred ve bütün mahiyetlere mübayin bir mahiyet-i mukaddeseyi taşıyan bir Kadîr-i Mutlak’ın kudretine nisbeten yıldızlar, zerreler gibi ve haşir, bir bahar misillü ve haşirde bütün insanları diriltmesi, bir nefsin ihyası derecesinde kolaydır.
Çünkü vücud tabakalarından kuvvetli bir nev’in bir tırnağı, hafif bir tabakanın bir dağını eline alır, çevirir. Mesela, kuvvetli vücud-u haricîden bir âyine ve kuvve-i hâfıza, zayıf ve hafif olan vücud-u misalî ve manevîden yüz dağı ve bin kitabı içine alırlar ve çevirebilirler.
İşte vücud-u misalî ne derece kuvvetçe vücud-u haricîden aşağı ise mümkinatın hâdis ve ârızî vücudları dahi ezelî, sermedî, vâcib bir vücuddan binler derece daha aşağı ve hafiftir ki o mukaddes vücud, bir zerre tecellisiyle mümkinatın bir âlemini çevirir. Maatteessüf şimdilik semli hastalık gibi üç ehemmiyetli sebep müsaade etmediklerinden bu pek uzun hakikati ve nüktelerini Risale-i Nur’a ve başka zamana havale ederiz.
Altıncı Basamak: وَ بِسِرِّ اِنْقِلَابِ الْعَوَائِقِ وَ الْمَوَانِعِ اِلٰى حُكْمِ الْوَسَائِلِ الْمُسَهِّلَاتِ Yani nasıl ki fennin tabirince ukde-i hayatiye namında bir cilve-i irade-i İlahiyenin ve emr-i tekvinînin bir kanunu ile ve o emir ve iradenin teveccühleriyle koca bir ağacın şuursuz dal ve sert budakları, meyvelerine ve yaprak ve çiçeklerine zembereği ve midesi hükmündeki o ukde-i hayatiyeden onlara gidecek lüzumlu maddeler ve erzaklara avâik ve mevani ve set olmazlar, belki teshilata vesile oluyorlar; aynen öyle de kâinat ve bütün mahlukatın icadında bütün maniler, bir cilve-i irade ve teveccüh-ü emr-i Rabbanîye karşı mümanaatı bırakıp kolaylığa âlet olmasından kudret-i sermediye, o tek ağacı icad kolaylığında, kâinatı ve zemindeki enva-ı mahlukatı icad eder, hiçbir şey ona ağır gelmez.
Eğer bütün icadlar o kudrete verilmezse o vakit o tek ağacın inşa ve idaresi, bütün ağaçlar, belki zeminin icadı ve idaresi kadar müşkül olacak. Çünkü o zaman her şey mani ve set olur. O halde bütün esbab toplansa bir ağacın emirden, iradeden gelen ukde-i hayatiye midesinden, zembereğinden intizam ile meyve, yaprak, dal ve budaklara lâzım erzak ve cihazatı gönderemezler. İllâ ki ağacın her bir cüzüne, hattâ her bir zerresine bütün ağacı ve eczasını ve zerratını görecek ve bilecek ve yardım edecek bir göz, bir ihatalı ilim, bir hârika kudret ve fevkalâde muavenet verilsin.
İşte bu beş adet basamaklardan çık, bak. Küfür ve şirkte ne derece müşkülat, belki muhalat bulunduğunu ve ne kadar akıldan, mantıktan uzak ve mümteni olduğunu ve imanda ve Kur’an yolunda ne kadar suhulet ve vücub derecesinde kolaylık ve ne kadar makul ve makbul ve lüzum derecesinde kat’î ve rahat bir hak ve hakikat bulunduğunu gör, bil. اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ عَلٰى نِعْمَةِ الْاٖيمَانِ de.
(Rahatsızlık ve sıkıntılar, bu ehemmiyetli basamağın bâki kısmını tehire sebep oldular.)
Kaynak: Risale-i Nur