EĞİTİM DÜNYAMIZIN YENİDEN İNŞASI DEĞERLENDİRME RAPORU
TAKDİM
Milletlerin bekası ve geleceği, fertlerinin alacağı eğitime bağlıdır. Bilgili ve faziletli, fedakâr, uhuvvet ve kardeşlik ve sosyal yardım duygularına sahip, milletinin menfaatini kendi menfaatinden üstün tutan şahıslardan meydana gelen milletlerin istikbali parlaktır.
Cemiyetin fertlerinde bulunması gereken bu güzel hasletler, İslâmiyet’in bir Müslümanda bulunmasını istediği değerlerdir.
Son yüz yılda, Batılılaşma adına İslamî olan değerlerden büyük oranda uzaklaştık. Batı âleminde olan fen ve tekniği böyle elde edeceğimizi zannettik. Ya da bize öyle telkin edildi. Yaklaşık bin yıl İslam’a hizmet eden ve böylece bütün dünyada adalet, huzur ve barışı sağlayan ecdadımıza ait ne gibi iyilikler ve güzellikler varsa bıraktık veya onlar bizi terk etti.
Bu yüzyılın sonunda gördük ki, bizi biz yapan değerlerden uzaklaştıkça toplum olarak bataklığa saplanıyoruz. Memleketin refahı ve huzuru için yetiştirdiğimiz gençler bize ve vatanımıza düşman hale geldiler. Uyuşturucu salgını ilköğretime kadar girdi, en ücra köylere kadar ulaştı. Demek ki bir yerlerde hata yaptık.
Şimdi anlıyoruz ki biz eğitimde büyük hata yapmışız. Bütün eğitim sistemimizi Batı dünyasının eğitim sistemine göre şekillendirdik. Bunu yaparken iki hususu gözden kaçırdık.
Birisi, bu eğitim sisteminin bizim hayat anlayışımıza, örfümüze ve kadim kültür değerlerimize, dünya ve ahiret görüşümüze uyup uymadığı idi.
Diğeri de, bu eğitim sisteminin Batı toplumlarını gerek ferdin şahsi hayatı, gerek aile yapısı ve gerekse cemiyetteki karşılıklı sevgi, saygı yardımlaşma, kısacası sosyal hayat tarzı bakımından ne kadarına saadet ve huzur verdiğini sorgulamadık.
Yaklaşık 50 yıldır bu eğitimin acı meyveleriyle karşılaştıkça bir şeyler yapma telaşına girdik. Ama her seferinde yine aynı hatayı yapmaya devam ettik. Batı eğitim sistemini daha iyi nasıl uygulayabileceğimizi araştırdık. Başlangıçta her okula bir bilgisayar almakla bu işi kolayca halledeceğimizi zannettik. Olmadı. Bu sefer her öğrenciye bir bilgisayar, bir de akıllı telefon vermeyi denedik. Baktık ki iş daha da kötüye gidiyor.
Nihayette bu taklitçiliğin çıkmaz bir yol olduğunu anladık. Peki, şimdi ne yapacaktık? Bir defa ecdadın sahip olduğu değerlere savaş açmıştık. Onun için bize miras kalan değerlere, bizi biz yapan, insanımızın dünyasını huzurlu ve müreffeh, ahiretini de mamur eden kültür değerlerine nasıl dönecektik? Hem de başkaları bize ne derdi?
Bu gelgitler içerisinde onlarca yıl bocaladık. Ama adeta bıçak kemiğe dayanmıştı. Eğitimimizin yeniden inşasına olan ihtiyaç şeditti. Artık “Eski hal muhal, ya yeni hal veya izmihlâl”di.
İnşaallah bu çıkış, bu gayret ve bu faaliyette, yeni hal için duaların da külliyet kazandığı bu zamanda muvaffak olunacaktır.
Kendi çapımızda “Bu çorbada bizim de bir tuzumuz bulunsun” kabilinden bir çalışma yaptık. Millî değerlerine bağlı, memleket ve vatanını nefsinden daha fazla seven, terakkiye en metin bir esas olan; “Eğer ben ölsem, milletim sağ olsun. Çünkü milletimin içinde bir hayat-ı bakiyem var” diyen fedakâr genç nesillerin yetişmesi için nasıl bir müfredat programı ve hazırlanacak kitapların hangi muhtevada olması gerektiğini belirten bir rapor hazırladık. Ümit ediyoruz ki, bu konuda çalışma yapmak isteyenlere hem bir kaynak ve hem de bir değerlendirme raporu vazifesini görecektir.
Niyazımız, Cenab-ı Hakk’ın bu kahraman, mübarek necip millete tarihte lütfettiği ve Peygamberimizin de (sallallahu aleyhi ve selem) duasına mazhar olan ecdadının muvaffakiyetlerini nasip etmesidir.
Ocak, 2017
Prof. Dr. Âdem TATLI
Dr. İdris GÖRMEZ
DÜNYADAKİ EĞİTİM SİSTEMLERİNE KISA BİR BAKIŞ
Dünyadaki eğitim sistemleri; son iki yüz yıldır Allah’a iman ve ahirete iman gibi iman esaslarını yıkmayı esas alan pozitivizm, materyalizm ve komünizm gibi cereyanların tesiri altında kalmış ve ona göre şekillenmiştir. İşin en garip tarafı ise, bir yaratıcının yokluğunu esas alan bu felsefî ekoller ve düşünceler sanki laboratuarlarda ispatlanmış ilmî bir bilgi gibi takdim edilmiş, vahiy bilgisi ise, metafizik bir düşünce olarak ileri sürülüp bilim dışı sayılmıştır.
MEVCUT EĞİTİM SİSTEMİMİZE KISA BİR BAKIŞ
Osmanlı’nın son döneminden itibaren verilen eğitim, fertleri arzu edildiği gibi yetiştirmekten çok uzak kalmıştır.
Belki sayı itibariyle çok insan eğitilmeye çalışılmıştır. Fakat bencil, kendi menfaatini her şeyin üstünde tutan, tembel, israfa meyilli, devletine ve milletine yabancı, özünü ve kültürünü benimsemekten uzak, hatta uyuşturucu müptelası fertler yetiştirdiğini müşahede ediyoruz. Bu eğitimle toplumda şahıslar birbirine yabancılaşmış, karşılıklı sevgi, hoşgörü ve muhabbet azalmış, güzel ahlak bozulmuş, şahıslar arasında emniyet ve sadakat kaybolmuş, şahsî menfaat her şeyin önüne geçmiş, bütün hedef ve gaye iyi bir dünya hayatı yaşamak olmuştur.
İşte bütün bu sebeplerden dolayı eğitimin yeniden ele alınmasına ve ona tevhit dili ve tevhit mesajı ile ruh verilerek, dînî ve millî özlerimize uygun olacak şekilde eğitim dünyamızın yeniden inşasına ihtiyaç vardır.
İslâm inancı ve kültürüne göre ise, bütün ilimlerin konusu kitap şeklinde yazılmış olan kâinattır. Bu kâinat kitabı Allah’ın kudret sıfatının tecellisi, Kur’an ise kelam sıfatının eseridir. Yani, kâinat kitabı ile Kur’an kitabı, her ikisi de Allah’ın eseridir. Bunlar birbirinin alternatifi değildir. Dolayısıyla bilimle din arasındaki kavga, İslâm felsefesinin değil, pozitivist felsefenin ürünüdür.
İslâm düşüncesine göre tefsir, hadis, fıkıh ne kadar dini ise, fizik, kimya, matematik de o kadar dinidir. Kitabın ayetleriyle kâinatın ayetlerini birbirinden ayıran bir bilgi düşüncesi İslâm felsefesinde ve medeniyetinde yoktur. Zira matematik bilgisi olmadan, Allah’ın yeryüzüne koyduğu kanunları, fizik ve kimya bilgisi olmadan yaratılışın hikmetlerini anlamak mümkün değildir. Tıpkı eseri ve eser üstündeki ince nakışları ve nizamı anlamadan müessiri, nazzamı, yaratıcıyı, yaratılışın gayesini, hayatın anlamını anlamak mümkün olmadığı gibi.
Pozitivist felsefe bilgiyi güç olarak kullanmaktadır. Bilgiyi güç kabul eden bu anlayış her şeyi kendi menfaatine göre değerlendirir. Bu felsefî anlayış, siyasî hedefine ulaşmak için her türlü davranışı meşru kabul eder. Dolayısıyla Batı âlemindeki eğitim de bu düşüncelere göre şekillenmiştir.
Hâlbuki İslam felsefesinde bilgi, insan ruhuna takılı olan akıl, gadap ve şehvet gibi duygulara istikamet verir. Şayet bu duygular istikametini kaybederse, iffetin yerini ahlaksızlık, şecaatin yerini zulüm ve hikmetin yerini cerbeze ve aldatma alır.
İşte bu duyguların istikametini muhafaza ettirecek şekilde bir eğitimin gençlere verilmesine ihtiyaç vardır.
Yarın: BATI’DAN GETİRİLEN SAN’AT VE FEN İSLÂMİYET’İN MALIDIR