On Beşinci Şuâ (16. Bölüm)
Fatiha-i Şerife’nin Bir Muhtasar Hülâsası
وَ بِهٖ نَسْتَعٖينُ
Üçüncü Medrese-i Yusufiyenin tek bir dersinin
ÜÇÜNCÜ KISMI
İKİNCİ İŞARET: Benim virdimde her vakit tefekkürle baktığım yirmiden ziyade şehadetlere işaret eden
Dokuzuncu, Onuncu, On Birinci, On İkinci Şehadetlere işaret eden:
وَ بِشَهَادَةِ الْاٰلِ بِقُوَّةِ يَقٖينِيَّاتِهِمْ فٖى تَصْدٖيقِهٖ بِدَرَجَةِ حَقِّ الْيَقٖينِ وَ الْاَصْحَابِ بِكَمَالِ اٖيمَانِهِمْ فٖى تَصْدٖيقِهٖ بِدَرَجَةِ عَيْنِ الْيَقٖينِ وَ الْاَصْفِيَاءِ بِقُوَّةِ تَحْقٖيقَاتِهِمْ فٖى تَصْدٖيقِهٖ بِدَرَجَةِ عِلْمِ الْيَقٖينِ وَ الْاَقْطَابِ بِتَطَابُقِهِمْ عَلٰى رِسَالَتِهٖ بِالْكَشْفِ وَ الْمُشَاهَدَاتِ بِالْيَقٖينِ
Yani Muhammed’in (asm) sadıkıyetine ve hakkaniyetine küllî şehadetlerden
Dokuzuncusu: عُلَمَاءُ اُمَّتٖى كَاَنْبِيَاءِ بَنٖى اِسْرَائٖيلَ sırrına mazhar ve salavatlarda âl-i İbrahim aleyhisselâma mukabil olan âl-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın içindeki büyük evliya ve Ali (ra) Hasan (ra) Hüseyin (ra) ve Ehl-i Beyt’in on iki imamı ve Gavs-ı A’zam, Ahmed-i Rufaî, Ahmed-i Bedevî, İbrahim-i Desukî, Ebu’l-Hasan-ı Şazelî gibi aktablar, imamlar ittifakla, hakkalyakîn bir itikadla ve keşfiyat ve müşahedatla ve ümmette gösterdikleri hârika irşadatla ve kerametlerle, risalet ve hakkaniyet ve sadıkıyet-i Muhammediyeye (asm) imanları ve şehadetleriyle imza basıyorlar.
Onuncusu: Enbiyadan sonra en muhterem ve yüksek taife ve ümmi ve bedevî oldukları halde az bir zamanda nur-u Muhammedî (asm) ile şarktan garba kadar âdilane idare edip cihangir devletleri mağlup ederek müterakki, fenli, medeni, siyasî milletlere üstad, muallim, diplomat, hâkim-i âdil olarak o asrı bir asr-ı saadet hükmüne getiren sahabeler; Muhammed’in (asm) her halini tetkik ve taharriden sonra gözleriyle gördükleri çok mu’cizatın kuvvetiyle eski düşmanlıklarını ve ecdadlarının mesleklerini ve çokları –Hâlid İbn-i Velid ve İkrime İbn-i Ebucehil gibi– pederlerinin taraftarlıklarını, kavim ve kabilelerini tamamıyla bırakıp bütün ruh u canlarıyla, gayet fedakârane bir surette İslâmiyet’e girerek aynelyakîn derecesinde Muhammed’in (asm) sadıkıyetine ve risaletine imanları; sarsılmaz, küllî bir şehadettir.
On Birincisi: Asfiya ve sıddıkîn denilen müçtehidler, imamlar, allâmeler; İbn-i Sina, İbn-i Rüşd gibi dâhî feylesoflar misillü binler ehl-i tahkik, aklî ve mantıkî bir tarzda, her biri ayrı bir meslekte, şüphesiz binler hüccetlere ve kat’î bürhanlara istinaden, ilmelyakîn derecesinde Muhammed’in (asm) risaletine ve hakkaniyetine imanları, öyle küllî bir şehadettir ki onların umumu kadar bir zekâsı bulunmayan karşılarına çıkamaz.
İşte o hadsiz şahitlerden birisi, bu zamanda Risale-i Nur’dur ki münkirler ona karşı hiçbir çare bulamadıklarından zabıta ve adliyeyi aldatıp mahkeme eliyle susturmasına çalışıyorlar.
On İkincisi: Âlem-i İslâm’da her biri ümmetin ehemmiyetli bir kısmını daire-i dersine alıp hârika irşad ve kerametlerle manevî terakki ettiren ve hüccetler yerinde müşahedata, keşfiyata dayanan ve aktab denilen en derin ehl-i tahkik ve hakikat, ruhanî terakkilerinde Muhammed’in (asm) risaletini ve sadıkıyetini ve en yüksek mertebe-i hakkaniyette bulunduğunu keşfen ve şuhuden görüp müttefikan ve mütetabıkan nübüvvetine şehadetleri öyle bir imzadır ki onların umumu kadar bir yüksek mertebe-i kemalâtı kazanmayan, o imzayı bozamaz.
On Üçüncü Şehadet: Dört küllî ve çok geniş ve kat’î hüccetlerden ibarettir:
وَ بِشَهَادَةِ الْاَزْمِنَةِ الْمَاضِيَّةِ بِتَوَاتُرِ بَشَارَاتِ الْكَوَاهِنِ وَ الْهَوَاتِفِ وَ الْعُرَفَاءِ فِى الْاَدْوَارِ السَّالِفٖينَ وَ بِمُشَاهَدَةِ بَشَارَاتِ الرُّسُلِ وَ الْاَنْبِيَاءِ وَ بِشَهَادَتِهِمْ وَ بَشَارَتِهِمْ عَلَيْهِمُ السَّلَامُ بِرِسَالَةِ مُحَمَّدٍ عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَ السَّلَامُ فِى الْكُتُبِ الْمُقَدَّسَةِ
Bu fıkranın kısaca bir meali burada beyan edilecek ve izahatı ve senetleri Zülfikar’ın Mu’cizat-ı Ahmediye kısmının âhirinde mükemmel var.
Yani geçmiş zamanlarda nev-i beşerin meşahir ve namdarlarından başta enbiya olarak ârifler, kâhinler, hâtifler müttefikan Muhammed’in (asm) risaletine ve geleceğine irhasat nevinden gayet sarîh ve mükerrer haber verdiklerini nakl-i sahih ve bir kısmını tevatürle tarih ve siyer ve hadîs kitaplarında kayıt ve kabul edilmesine ve Mu’cizat-ı Ahmediye Risalesi’nde o binler ihbaratın en kuvvetli ve kat’î kısmını tafsilen beyanına binaen ona havale edip gayet kısa bir işaretle deriz ki:
Enbiyalar, mukaddes semavî kitaplarda Muhammed’in (asm) nübüvvetine dair Tevrat, İncil, Zebur’un yüzer âyetlerinde sarahate yakın kısmından yirmi âyetleri On Dokuzuncu Mektup’ta yazılmış. Hristiyan ve Yahudiler tarafından çok tahrifatıyla beraber, yine nübüvvet-i Ahmediyeyi haber veren yüz âyeti Hüseyin-i Cisrî kitabında yazmış.
Kâhinler ise başta meşhur Şıkk ve Satih olarak, ruhanî ve cin vasıtasıyla gaybdan haber veren ve şimdi medyum denilen tevatür bir nakl-i sahih ile Peygamber’in geleceğine ve Fars Devleti’ni kaldıracağına sarîh bir surette haber verdikleri ve şüphe kaldırmaz bir tarzda yakında bir peygamber Hicaz’da zuhurunu mükerrer söyledikleri gibi…
Ârif-i billah kısmından Peygamber’in cedlerinden Kâ’b İbn-i Lüeyy ve Yemen ve Habeş padişahlarından Seyf İbn-i Zîyezen ve Tübba’ gibi çok ârifler, o zaman evliyaları pek sarîh bir surette Muhammed’in (asm) risaletinden haber verip şiirlerle ilan etmişler. On Dokuzuncu Mektup’ta, ehemmiyetli ve kat’î bir kısmı yazılmış. Hattâ o padişahlardan birisi demiş: “Ben, Muhammed’e (asm) hizmetkâr olmasını bu saltanata tercih ederim.” Birisi de demiş: “Âh ben ona yetişse idim, onun ammizadesi olurdum.” Yani Hazret-i Ali gibi fedai bir hizmetkârı ve veziri olurdum. Her ne ise –tarih ve siyer kitapları bu haberleri tamamen neşir ile– bu ârifler, risalet-i Ahmediyeye (asm) kuvvetli ve küllî bir şehadetle sadıkıyetine imza basıyorlar.
Hem o ârifler ve kâhinler gibi risalet-i Muhammediyeyi (asm) gaybî haber veren ve sözleri işitilen ve şahısları görünmeyen hâtif denilen ruhanîler, pek sarîh bir surette Muhammed’in (asm) nübüvvetinden haber verdikleri gibi; çok muhbirler, hattâ saneme kesilen kurbanlar ve sanemler ve mezar taşları nübüvvetinden haber vermeleriyle onun risaletine ve hakkaniyetine imza basıp tarih lisanıyla şehadet etmişler.
Kaynak: Risale-i Nur