Nurdan Haber

Dilimiz felaketimize sebep olmasın

Dilimiz felaketimize sebep olmasın
05 Şubat 2018 - 19:24

İnsan, akıl ve idrak sahibi bir varlıktır. Meramını ifade eder, düşüncelerini anlatır ve fikirlerini yazıya döker. İnsanlar konuşarak anlaşır, düşünceleri ve fikirleriyle değer kazanır. Hz. Ali Efendimiz: “Kişi dili altında saklıdır, konuştur, kıymetini anla” buyurmuştur.

        Yüce Allah’ın kullarına ihsan ettiği en büyük nimetlerden biri de lisandır. “İnsanı yarattı, ona konuşmayı öğretti” (Rahman Suresi, 55/3-4) ayeti bu gerçeği ifade etmektedir.

Eğer insan, bu büyük nimeti Kur’an okumak, zikir ve tespihle meşgul olmak ve ulvi hakikatleri anlatmak için kullanırsa hem o nimetin şükrünü eda etmiş hem de Rabbinin rızasını kazanmış olur. Eğer kişi, lisanını malayani ve abes sözlerle, yalan, gıybet, iftira ve su- izan gibi günahlarla kirletirse, o kıymettar cihazı zayi etmiş, başına bela açmış ve sırtına büyük bir vebal yüklemiş olur. Bir ayette mealen şöyle buyrulur:  “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalp bunların hepsi ondan sorumludurlar.” (İsra Suresi, 17/36)

Habib-i Edip Efendimiz (sav.) şöyle buyururlar: 

  “Belâ ağızdan çıkan söze bağlıdır.” 

      “Kişinin her duyduğunu söylemesi ona günah (yalan) olarak yeter.

Ya hayır söyleyiniz, ya da susunuz.” 
“Her sabah, bütün uzuvlar, dile yalvararak derler ki: Bizim hakkımızı gözetmekte Allah’tan kork, kötü söz söyleme, bizi ateşte yakma! Bizim dine uyup uymamamız senin sebebinledir. Sen doğruolursan biz de doğru oluruz. Sen eğri olursan biz de eğri oluruz.” 

Mümin önce düşünür, sonra konuşur. Münafık, düşünmeden konuşur.”

İnsanları Cehenneme sürükleyen dilleridir.”
“Dilini tutmayan kimse, tam imana kavuşamaz.”

      İnsan, ağzından çıkacak her kelimeye son derece dikkat etmeli, her duyduğuna inanmamalı, kendini ateşe atmamalıdır. Bazen olur ki ağızdan çıkan bir kelime, kişinin helak olmasına sebep olabilir. Bunun içindir ki, ‘Bin düşün, bir konuş’ denilmiştir.       

       Bana benden gelir her ne gelirse

      Başım sağlam kalır dilim durursa

İnsanları Tekfirle ve Şirkle İtham Etmek

Günümüzde sıkça rastladığımız vahim durumlardan biri de Müslümanların birbirlerini hiç çekinmeden ve korkmadan kâfirlikle, şirkle ve münafıklıkla itmam etmeleridir. Bazı kimseler âdeta yarışa girmiş gibi her gün (Allah muhafaza eylesin) âlim ve fazıl kimseleri bile küfürle, şirkle ve münafıklıkla suçlayabiliyorlar. Aman Allah’ım! Bu ne densizlik, bu ne cüret.

Bir kimsenin İslam’a muhalif birkaç fiiline veya bazı günahlarına bakıp da onu hemen tekfirle itham etmek büyük bir tehlikedir. Bu konuda her müminin çok dikkatli olmasını gerektiren, tüyler ürperten bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “Kim kardeşine kâfir der­se, ikisinden biri mutlaka kâfir olmuştur. Eğer itham edilen kâfir değil­se, küfür itham edene döner.” (Buhari, Edeb, 73; Müslim, İman, 26, Ebu Davud, Sünnet 15)

Kişi gerçekten de kâfir veya münafık olsa bile bunu söylemek insana bir şey kazandırmaz. Sabahtan akşama kadar, “Abdestin farzı dörttür, imanın şartı altıdır” diyen kişiye bir sevap yazılır mı? Gözleri ama birine “Hey kör!” demek, ona eziyettir. Resul-i Ekrem Efendimiz (sav.) şöyle buyururlar: “Kâfir bile olsa, hiç kimsenin kalbini kırma! Kalp kırmak, Allah u Teâlâ’yı incitmek demektir.”

Bediüzzaman Hazretleri de Şualar adlı eserinde şöyle buyurur: “Said’i bilenler bilirler ki, mümkün olduğu kadar tekfirden çekinir. Hatta sarih küfrü bir adamdan görse de yine te’vile çalışır.”

Ahmet Ziyaeddin Gümüşhanevi Hazretleri de şöyle buyurur: “Bir kimsenin sarf ettiği bir söz, birçok yönleriyle küfrü gerektiriyor da bir yönüyle küfürden kurtarıyorsa, müftünün onu tercih etmesi gerekir. Zira Müslümanlar hakkında hüsn-ü zan esastır.” (Gümüşhanevî, Ahmet Ziyaeddin, Ehl-i Sünnet İtikadı, s.68)

Asr-ı Saadet’ten İbretli Bir Hadise

Usame B.Zeyd Şöyle Anlatıyor:

Resulûllah aleyhisselam bizi bazı kabilelere gönderdi. Onlar da bizim gelişimizden haberdar olup kaçtılar. Biz bu grubun içinden birisine yetiştik. Onu yakalayınca, ‘Lâ ilahe illâllah’ deyiverdi. Fakat biz kendisini öldürdük. Döndüğümüzde bu olayı Peygamber aleyhisselâm’a anlattım.

Peygamber aleyhisselâm: ‘Kıyamet gününde o adamın söylediği bu tevhid kelimesinin kıymet ve büyüklüğünden dolayı sana kim yardımcı olacak?’ dedi.

Ben: ‘Ey Allah’ın Resûlü, o adam, bunu ölümden korktuğu için söyledi,’ diye cevap verdim.

Peygamber Aleyhisselâm: ‘Kalbini yarıp baktın mı ki, bunu başka bir sebepten dolayı söylemiş olduğunu bilesin! Kıyamet gününde ‘Lâ ilâhe illallah’ kelimesinin karşısında kim senin yardımcın olacak?’ buyurdu. Bu sözü o kadar çok tekrar etti ki, ‘keşke Müslümanlığa o günden sonra girmiş olsaydım,’ dedim.” (Ebû Dâvut, Müslüm) (Peygamberimizin Hayatından Seçilmiş Öyküleri-1, Zafer Yayınları)

Küfür, “Hiçbir zorlama olmaksızın kişinin kendi iradesiyle iman hakikatlerini veya onun bir kısmını inkâr etmesi yahut tasdik etmemesi, iman edilmesi gereken mukaddesatı tah­kir etmesi, haramı helâl, helâli haram kabul etmesidir. “

Bir kişinin namaz kılmaması, içki içmesi, kumar oynaması, faiz yemesi büyük günahtır. İnsa­nın nefsine mağlup olup harama girmesi, onu günahkâr eder ama dinden çıkarmaz. Zira inkâr etmek başkadır, günahkâr olmak başkadır.  Eğer kişi helale haram, harama helal derse, namazı hafife alır veya inkâr ederse -Allah muhafaza buyursun- o zaman iman dairesinden çıkmış olur.

Nice kimseler vardır ki içkinin müptelası olmuş yakasını kurtaramıyor. Hiç kimse böyle bir kişiye,“O Müslüman değildir” deme yetkisine ve hakkına sahip değildir.

Bediüzzaman Hazretleri şöyle buyurur: “…Kebâiri işlemek imansızlıktan gelmiyor, belki his ve hevesin ve vehmin galebesiyle akıl ve kalbin mağlûbiyetinden ileri gelir.”  (Lem’alar, 13. Lem’a)

  Resul-i Ekrem Efendimiz (sav.) “Yalan söylemeyi, sözünde durmamayı ve emanete hıyanet etmeyi münafıklık alameti olarak” ifade etmiştir. Hâlbuki münafık kâfirden daha kötüdür. Çünkü münafık, inanmadığı halde, inanmış gibi görünen kişidir. O hâlde bu kötü fiilleri işleyen Müslümanları (hâşâ) münafık olarak mı göreceğiz? Hayatında sözünden caymayan, hiç yalan söylemeyen ve emanete hıyanet etmeyen kaç mümin vardır acaba? Her yalan söyleyeni, sözünde durmayanı münafık mı ilan edeceğiz?    

Habib-i Kibriya Efendimiz (sav.) bu hadis-i şerifleriyle bütün müminlerin bu çirkin fiillerden kaçınmalarını ihtar etmektedir. 

Günahta Israr Küfre Götürür

Şu da çok önemli bir noktadır ki, kişinin imanını muhafaza etmesi için, günahlardan kaçınıp emir dairesinde hareket etmesi gerekir. Çünkü günah işleyen kişi, iman dairesinden çıkmasa bile, küfre giden yola bir adım atmış olur. Bediüzzaman hazretlerinin buyurduğu gibi; “Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol vardır.” 

Onun için Yüce Allah’ın yasak ettiği şeylerden sakınmak, günahlardan dolayı tövbe ve istiğfar etmek lazımdır. Bediüüzzaman Hazretleri Mesnevi-i Nuriye adlı eserinde günahlara müptela olup, tövbe istiğfar etmeyenlerin ne derece büyük bir tehlikeye düşeceklerini şöyle ifade etmektedir:

Masiyetin mahiyetinde, bilhassa devam ederse, küfür tohumu vardır. Çünkü o masiyete (günaha) devam eden, ülfet peyda eder, sonra ona âşık ve müptelâ olur. Terkine imkân bulamayacak dereceye gelir. Sonra o mâsiyetinin ikaba mûcip olmadığını temenniye başlar. Bu hal böylece devam ettikçe, küfür tohumu yeşillenmeye başlar. En nihayet, gerek ikabı ve gerek dârü’l-ikabı inkâra sebep olur.”
 

Kırıcı İfadelerden Sakınmak Lazım

Ulvi bir hakikati anlatırken, bir meseleyi müzakere ederken, sert ve kırıcı ifadelerden sakınmalı, yumuşak bir üslup kullanmalıdır. “(Ey Muhammed) Sen (insanları) Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütlerle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et.” (Nahl Suresi, 16/125) ayeti düsturumuz olmalıdır. 

Yüce Rabbimiz Hz. Musa (as.) ile kardeşi Hz. Harun’u kendine İlah diyecek kadar haddini aşan şirk ve kibir abidesi Firavun’a tebliğ için gönderdiği zaman şöyle buyurdu: “Ona tatlı ve yumuşak bir tarzda hitap edin. Olur ki, aklını başına alır yahut hiç değilse biraz çekinir.” (Taha Suresi 20/44)

         Yunus  Emre ne güzel der:

          Sözü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir söz

          Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz

          Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı.

          Söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz.

Bazı sözler vardır ki, insanın kalbini fetheder, bazı sözler de kişinin kalbinde derin yaralar açar. Dil yarası, kılıç  yarasından daha kötüdür. Çünkü kılıç yarası iyileşir ama dil yarası iyileşmez. Konuşmalarımızda muhataplarımızın kalbini kıracak ve onları incitecek sözlerden sakınmamız gerekir. Sözleriyle muhatabını rencide eden kişi, doğru söylemiş olsa bile sözü tesir etmez.

   Son olarak şunu da ifade edelim ki, her yerde, her hakikati söylemek de doğru değildir. Bediüzzaman Hazretlerinin buyurduğu gibi, “Her dediğin doğru olmalı. Fakat her doğruyu demek doğru değildir. Zira senin gibi niyeti hâlis olmayan bir adam, nasihati bazen damara dokundurur, aks-ül amel yapar.” (22.Mektup)

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )