AFRİN’İN 1919-1941 YILLARINDAKİ HAZİN SERÜVENİ
Hepimize ezberletilen hikaye bellidir Milli Mücadelede İlk Kurşun 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’i işgali sırasında Gazeteci Hasan Tahsin tarafından atılmıştır. Bu doğru değil. Bundan çok önce Antakya’nın Dörtyol kazasında ilk kurşun 19 Aralık 1918 tarihinde atılmıştır. Bkz. Kadir Aslan; Milli Mücadelede Dörtyol, Hatay, 1991, Her bölgenin ilk kurşununu atan bir kahramanı vardır. İkinci Kurşun ise şimdiki Afrin bölgesinde olan Kürd Dağı – Okçu İzzeddin nahiyesinde Kürd aşiret reisi Şeyh İsmail-zade Hacı Hannan Ağa tarafindan Şubat başları 1919 tarihinde atılmıştır.
Mütarekeden sonra bölgenin Fransız hakimiyetine verilmesinin ardından başta Kilis olmak üzere İslahiye, Maraş ve (Gazi)Antep Fransızlar tarafından işgal edilmiştir. İşgale karşı bölgede çete diye tabir edilen 16 Müfreze kurulmuştu, bunlardan 12 si Kürd’tü. Güneyden Adana ve Maraş’a giden yolların üzerinde bulunan Okçu İzzeddinli Nahiyesi, bu coğrafi mevkii dolayısıyla stratejik bir öneme sahipti. Okçu İzzeddinli Nahiyesi halkı Fransızlara karşı ilk direnişi göstermiştir. Kilis ve İslahiye’nin işgali üzerine buralardan kaçan Müslüman halk İzzeddinli bölgesine sığınmıştır. Bu sıralarda Aşiret Reisi Sapkanlı köyünden Hacı Hannan Ağa, müdafaanın ancak silahla mümkün olabileceğini ifade ederek, aşirette eli silah tutanların silahlarıyla birlikte toplanmalarını, silahı olmayanlara da Halep’ten silah satın alınarak çete adı verilen müfrezeler kurdurmuş ve silahlı mücadeleyi başlatmıştır. Ancak 20 Ekim 1921 yılında M.Kemal’in bölge halkını ve Sosyolojisini dikkate almadan Fransa’yla anlaşması üzerine 1922 yılında Şeyh İsmail-zade Hacı Hannan Ağa, “BÜYÜK TÜRK MİLLETİNE VE VEKİLLERİNE” Kürd – Dağlılar’ın Mutalebâtı’ (Talepleri – Muhtıra) başlığıyla Meclise bir evrak gönderir.
Evrakta Kürd’lerle, Türk’lerin bin yıllık beraberliğinden bahseder ve Türk ile Kürd’ün adeta bir babanın iki oğlu olduğunu belirtir. Devamında 1. Dünya savaşında gösterdikleri yararlılıkları anlatır ve Kürd’ler, Türk’lerin birbirlerinden ayrılmamaları gerektiğini ifade eder. Şunu da belirtir Türk ordusu Suriyeden çekilirken çeşitli yerlerde bazı kanı bozuklar tarafından taciz edildiğini ama kardeşleri olan Kürd’lerin mıntıkasına geldikleri vakit rahatladıklarını hatta mütareke imzalanınca silah ve mühimmatlarını Kürd’lere emanet ettiklerini ve kendilerinin de bu silahlarla Milli Mücadeleye başladıklarını söyler. Devamında Fransız’larla girdikleri 11 savaşı anlatır, onlardan birisini şöyle ifade eder; “En ciddi müsademe 18 Mart 1919 tarihinde bugün dahi bölge halkı arasında tarih başı kabul edilen ve “Hisar Harbi” olarak bilinen müsademedir.” (Bu evrak Ankara Belediyesi ve TBMM arşivinde mevcuttur.)
Bilahare 22.10.1922 tarihinde Meclise bir dilekçe verir ve özetle şunlar söyler.
Çizilen hududu hiçbir şekilde kabul etmediklerini, Çünkü ecnebi idaresinde yaşamalarının mümkün olmadığını bu durum değişmezsse Kürd’lerin garip ve kimsesiz kalacaklarını Türk’lerin de hiçbir şekilde rahat edemeyeceğini ve ileride daha büyük sorunların çıkacağını ifade ediyor.
Sınırın şu şekilde tespitini talep ediyor; “Kürddağı: Meydan-ı Ekbez’le Mersavi arasındaki Sultan Murad zamanında küşad edilmiş olan İskenderun-Azez ana yolu üzerinde; Yassı Pınar, Çeşme Yokuşu. Meydanlı Yazısı ve Deresi, Şeyh Halid, Gürzil Dağı, Kırmızı Dere, Bubeki-Bebek Uşağı, Avkanlı Çeşmesi, Şeyh Horoz Takımı, Abudun Deresi adlı yerlerden geçen tariki takiben çekilecek bir hat köylerimizi kurtaracak ve verilmesi yüzünden atide çıkacak büyük facialı hadiselerin önünü almış olacaktır. Çünkü Türk hâkimiyetinden ayrılmamaya ahd ve misak etmiş olan ve bu uğurda bunca fedakârlık sahneleri gösteren aşiretim ecnebi himaye ve idaresine giremez ve girmeyecektir. İşte Hey’et-i Vekile-i Millet’den evvela istirhamım hududumuzun bu suretle tesbitidir.”
Ama maalesef Kamalist rejim bunlara kulaklarını kapatır. Fakat 1928 den 1941 kadar, Afrin bölgesinde Fransız’ların Müridan hareketi dedikleri yeni bir mücadele başlar.
Oryantalist-diplomat Roger Lescot”un ”Le Kurd Dagh et le mouvement Mouroud (Kürt Dağında Mürid Hareketi) isimli kitabında bu direniş geniş bir yer tutuyor. Bu direnişin önderi Nakşibendi Şeyhi, ”Seyyid Ebu Nureddin” künyesiyle de anılan ”İbrahim Halil efendi” idi.
İbrahim Halil Efendi 1902”de İzmit”in Gölcük ilçesine bağlı ”Hamidiye Köyü”nde (eski adı Borçka) dünyaya geldi. Hamidiye, Sultan II. Abdülhamit tarafından kurdurulan bir Gürcü köyüdür. İlk dini eğitimini babası Said Hilmi Efendi”den alan İbrahim Halil tasavvuf yolunda pişmek için Suriye, Mısır, Irak, Arabistan, Yunanistan, Ürdün ve Lübnan’a gitti, birçok şeyhle birlikte bulundu. Halil Efendinin mürşitlerinden birisi de Humuslu Şeyh Ebü”n-Nasr Halef”dir.
Türkçe, Arapça, Farsça, Kürtçe, Fransızca, Gürcüce, Çerkezce, Pomakça, Lazca, Arnavutça, Bulgarca ve Romanca konuşabildiği söylenen Halil Efendi, ihtiyat askeri olarak askere çağrıldı. Fakat 1928”de bilinmeyen bir sebeple Suriye’ye geçen Halil Efendi bir daha birliğine geri dönmemiştir. Kürt Dağı bölgesinde verdiği Cuma vaazlarıyla meşhur olan Halil Efendi’nin binlerce Kürt müridi olur.
Başta İbrahim Hananu olmak üzere ”Kütletü’l-Vataniye’nin liderleriyle temas kurarak Fransız manda rejimine karşı Kürt Dağı’nda halkı örgütlemeye başlar. Afrin bölgesindeki faaliyetleri nedeniyle 1930’da Fransızlar tarafından tutuklanan İbrahim Efendi Türkiye’ye teslim edilir. Kilis’te 16 ay hapis yatan Şeyh Efendi, Bakanlar Kurulu kararıyla 1934-1937 yılları arasında Bilecik’te zorunlu ikamete tabi tutulur.
Bu arada Kürt Dağı’nda Şeyhin müritleri Fransızlara karşı silahlı mücadeleye başlamışlar. Kaynaklara göre Suriye’de Fransızlara karşı bağımsızlık mücadelesi veren tek silahlı hareket Kürt Dağı’yla sınırlı kalmıştır. Afrin bölgesi müridlerin her şeyi kontrol altına almasıyla, adliye, maliye, askeriye organları bulunan İslamî ilkelere bağlı bir yönetim halini almıştı. Daha çok kırsal kesimleri içine alan bu bölgeye Fransız kuvvetleri girememekteydi.
Bu arada M.Kemal Hatay meselesinin halledilmesi konusunda Şeyhin Suriye’nin kuzeyindeki nüfuzundan faydalanmak ister. Böylece sürgünü kaldırılan Şeyh, 1938’de ikinci kez ailesiyle beraber Suriye’ye girer.
Bu ikinci ikametinde Şeyh, Şeyh Ebü”n-Nasr, Şeyh Ahmed Murad, Şeyh İsa Beyanuni ve Vatan Bloku’nun bazı liderleriyle istişare ettikten sonra Kürt Dağı’na geçerek bir süre önce durdurulan silahlı mücadeleyi yeniden başlatır. Fransız uçakları Kürt Dağındaki mürit köylerini, milis-sivil ayırt etmeden günlerce bombalarlar. ”Vatan Bloku” tarafından da yalnız bırakılan Şeyh Halil bir kaç müridiyle Türkiye’ye teslim olur. Fakat Binden fazla silahlı mürid grubu ise Bekir Fehmi ve Reşid İbo komutasında Fransızlarla mücadeleye devam ettiler.
Aynı tarihte diğer Kürd bölgeleri olan Cezire, Kobani ve Kamışlı gibi yerlerde Türkiye lehine gösteriler yapılır. Bir müddet Kilis’te tutulduktan sonra, Bilecik’e sürgün edilen Şeyh Halil, Haziran 1940’da firar ederek sınır bölgesindeki silahlı müritleriyle birlikte tekrar Suriye’ye girer. Maksadı, Kürt dağı ve havalisinin Fransız’lardan en azından özerkliğini elde etmesidir.
Halil Efendi , Fransızların Türkiye’ye baskı yapmaları Türkiye’nin Hatay meselesini hallettikten sonra bölge halkından Şeyhe giden lojistiği engellemesi üzerine daha fazla mücadele edemediği için Türkiye’ye döner. Böylece Afrin’li Kürd’lerin Türkiye’ye katılma hayali sadece hazin bir hikaye olarak biter.
İbrahim Halil Efendi Türkiye’de Ağustos 1941’de bir kaç ay pasaportsuz seyahat ve ruhsatsız silah taşımaktan hapse atılır. Bilahare bir daha doğu illerine gitmemesi şartıyla Manisa’da zorunlu ikamet etmesine karar verilir. Müritleriyle irtibatını hep sürdüren Halil Efendi 1952 yılının nisan ayı sonlarında, azmettiricisi aile efradı tarafından bilinen kiralık katiller tarafından evinden tarlaya giderken pusuya düşürülerek öldürülür.
Allaha emanet olun.