On dokuzuncu yüzyıl Osmanlı devleti için tamamen sıkıntılı bir süreçtir. Bu dönem bütün devlet erkanı ve Münevverler “bu sıkıntılı ortamdan nasıl kurtuluruz?” hususuna kafa yoruyorlardı. İşte böyle bir ortamda, 1869 yılında Sultan Abdülaziz’e Fransızca –Les Turcs enciens et Modernes- adında bir kitap ithaf edilir. Eski ve Yeni Türkler anlamına gelen kitabın müellifi Polonyalı bir dönme olan Mustafa Celaleddin Paşa’dır. 362 sahifelik kitap, Fransız, Alman, Rus ve Leh, milliyetçi mantığına dayanarak Osmanlı devletinin kurtuluşu için Türkçülük siyasetinin uygulanmasının zaruri olduğunu vurgulamıştır.
Mustafa Celaleddin Paşa’nın Les Turcs enciens et Modernes adlı kitabı dikkatli okunduğunda Alman ırkçılığının ideologlarından J. Gobineou’nun kitabı ile büyük benzerliği görülecektir. Gobineou’nun Almanlar için söylediği her şeyi Mustafa Celaledin Paşa Türkler için uyarlayarak bir Türkçülük ideolojisi oluşturmaya çalıştırmış.
Mustafa Celaledddin Paşa’ya göre Türkler Aryan ırkından yani Avrupalı ırktan olduğu için Batılı bir topluluktur. Türkçenin gramer olarak Alman gramerine yakın olduğu Fransızca ve Türkçe arasında birçok benzerlik olduğunu iddia ederek Türkçenin bilinenin aksine tay dilleri gurubunda olmadığını ispatlanmaya çalışılmıştır. Fransızca yazılan kitap, Meşrutiyet dönemi Türkçülerinin ve başta Mustafa Kemal olmak üzere Güneş Dil Teorisini savunanların başvuru kaynağı olmuştur. Mustafa Celaleddin Paşa’nın bu kitabı David Kushner’in iddiasına göre “Müslümanlar” tarafından yazılan ilk Türkçülüğü savunan kitaptır.
Mustafa Celaleddin Paşa’nın bir Rus düşmanı olduğu gözlerden kaçmaz. Rusların Slav kavimleri içinde en barbar topluluk olduğunu, Türklerin ise yeryüzünün en eski ve en medeni milleti olduğunu iddia eder. Romalıların, Yunanlıların hatta Almanların Türk olabileceği gibi abzürt fikirleriyle, kadim medeniyetlerin oluşumunda Türklerin etkin olduğu vurgusunu yapar.
Mustafa Celaleddin Paşa ilk siyasi yazılarına, asker olmasına rağmen Osmanlı ordusunda subayken başlar. Basiretçi Ali’nin Basiret’inde ve Fransız Jean Pietri’nin Courrier d’ Orient’te Türkçülüğü öne çıkaran yazılar yazar. Yeni Osmanlılar, Jöntürkler, İttihat ve Terakki’nin Türkçülerinden daha önce Türkçülüğü savunan Celaleddin Paşa, Ahmet Vefik Paşa, Süleyman Paşa, Şemseddin Sami gibi o dönemin ve Yusuf Akçura, Tekin Alp, Mehmet Emin Yurdakul, Ziya Gökalp gibi Cumhuriyet dönemi Türkçülerini yakından etkiler.
Mustafa Celaleddin Paşa’nın asıl ismi Konstantin Bojenski’dir. O zaman Lehistan olarak bilinen Polonya’nın Kleçof köyünde 1826’da doğar. Ailesinden iyi bir eğitim alır ve çocuk yaşında Latince, Fransızca, Almanca ve Rusçayı öğrenir. Gençlik yıllarında Leh milliyetçisi olan Mustafa Celaleddin Paşa, iki yıl güzel sanatlar eğitimi ve bir yıl papazlık eğitimi görür. Papazlığın geleceği için iyi bir meslek olmadığını düşünerek okulu bırakır ve Paris’e gider. Paris’te bir süre serseri hayatı yaşadıktan sonra Polonyaya döner ve orduda görev alır. 1848’de gerçekleşen Poaznanyadaki Avusturya ve Rusya’ya karşı kalkışılan, Leh ve Macar başarısız ihtilale katılır. İhtilalin başarısızlığa uğraması sonucu bir grup mülteciyle birlikte Osmanlı’ya sığınır.
Birkaç dil bilmesi, askeri konulardaki becerisi ve harita uzmanlığı sadrazam Mustafa Reşit Paşa’nın dikkatini çeker ve bu genç Leh milliyetçisini, Osmanlı ordusuna danışman yüzbaşı rütbesiyle alır. İki yıl orduda görev yaptıktan sonra Müslüman olur ve kadrolu subaylığa geçer. Şeyhülislam, çakır gözlü iri cüsseli adamı karşısında görünce “Bu dönmeden ya cesur ve yiğit bir devlet adamı çıkar ya da cani bir despot” diyerek Yüzbaşı Bojenski’ye Mustafa Celalleddin ismini verir. Erkan-ı harbiye mirlivalarından Ömer Lütfü Paşa’nın kızını alarak bir “Müslüman” aile yapısı oluşturur. Osmanlı’nın özellikle Rusya ile yaptığı bütün savaşlara katılır ve 1875’te Karadağ olaylarında askeri kolordu komutanı rütbesine sahipken karnından yaralanır. Yarası bir türlü iyileşmez ve altı ay sonra 10 Ekim 1876’da ölür.
Mustafa Celaleddin Paşa şair Nazım Hikmet’in büyük dedesiydi. Mustafa Celaleddin Paşa bir Rus düşmanı iken Nazım hikmet ömrünün son yıllarını Rusya’da geçirmiş ve orada ölmüştür. Nazım Hikmet,Türk vatandaşlığından çıkınca Polonya vatandaşlığına geçmiş ve dedesinin soyadını kullanmıştır. Nazım Hikmetin öbür büyük dedesi Ömer Lütfü Paşa’da Karl Marx için, “devşirme ve devrimci” diye söz eder. Ömer Lütfü Paşa 1806 yılında Avusturya’da doğdu. Asıl adı Michel Lattas’dır. 1828 yılında Avusturya’dan kaçarak Osmanlı Devleti’ne iltica etti. ‘Ömer Lütfi’ adını aldı. Yüzbaşı rütbesiyle orduya katıldı. Veliahtlığı döneminde Sultan Abdülmecid’in hocası oldu.
Askerlikte yükselerek binbaşı, kaymakam ve mütercim oldu. Rumeli Müşiri iken Bosnada İslam tarihinde bir ilke imza attı, ve Laik eğitimi başlattı. Arnavutluk ve Kürdistan ıslahatına memur edildi ve 1852’de Serdar-ı Ekrem olarak Başkumandanlığa getirildi. Arnavutluk ve Kürdistan ıslahatları tam bir yıkımdı.
Bu tarihten sonrada hepsi üst düzey olmak üzere çeşitli görevlerde bulundu. 1871 yılında İstanbul Eyüp’te öldü ve Bostan İskelesi’ne gömüldü. Nazım Hikmetin diğer bir dedeside asıl ismi Karl Detroit olan Alman asıllı Mehmet Ali paşa’dır. Paşa 1878 yılında Berlin antlaşması sonucundan rahatsız olan Kosova Müslümanları tarafından “Bizi gavura sattı” gerekçesiyle, Kosova’nın Gjakova kasabasında linç edilir. Yeri gelmişken şunuda ilave edeyim Nazım Hikmet’in büyük babası Mehmet Nazım paşa son Selanik valisidir ve İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin ilk başkanıdır.
Nazım Hikmet bizim ülkemizde kominist kabul edilir. Fakat Kuva-yı Milliye destanı veya Mavi Gözlü Dev gibi şiirleri düpedüz ırkçı şiirlerdir. Onun için olsa olsa mutlak Ateist olan Nasyonal Sosyalist,tir. On dokuzuncu yüzyıl dönmelerini Osmanlı’nın eski devşirme sistemiyle karıştırmamak lazım. Çünkü devşirmeler akıl baliğ olmadan toplanır ve önce Müslüman ailelere dil ve islam aile terbiyesini öğrenmeleri için teslim edilirdi. Bilahare de eğitime alınırdı. Yani muazzam bir yetişme şekilleri vardı.
Şunu kendi adıma belirtmek isterim ki normalde insanların soy sopunu merak etmem ve araştırmam. Çünkü şunu iyi biliyorum ki hepimizin dedeleri tarihin bir yerinde Müslüman olmuşlar. Yani bizim de dedelerimiz dönmedir. Fakat Nasyonal Sosyalist’lik derecesinde Türkçülük yapanları, ister istemez insan merak ediyor.
Evet görüldüğü gibi bu zevatın ekserisi Türk değil. Şimdi sormak lazım neden Türk olmayanlar Türkçülük yapıyor, herhalde Türk halkına hiç faydası olmayan ve İmparatorluğun parçalanmasına sebep olan bu ve benzeri faaliyetleri Türkleri sevdikleri için yapmadılar.
Gelecek Makalemizde Osmanlı’nın son devrinde ırkçılık ve cumhuriyete geçişi işleyeceğiz İnşaallah.
Selametle kalın.