On Dördüncü Şuâ
İfademin Kısacık Bir Tetimmesi
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Ehl-i dünya bir siyasette ve bir sanatta ve bir vazifede, ya bir hayat-ı içtimaiyeye ait bir hizmette ve hususi bir nevi ticarette bulunan her bir taifenin bir nevi kongrede toplanması ve müzakeresi gibi; iman-ı tahkikî hizmet-i kudsiyesinde bulunan Nur talebeleri dahi kader-i İlahînin emriyle ve inayet-i Rabbaniyenin tensibi ve sevkiyle bu Medrese-i Yusufiye kongresine gelmesinde inşâallah pek çok kıymettar manevî fayda ve ehemmiyetli neticeler ihsan edilecek. Ve Nur’un erkânları her biri bir elif gibi tek başına bir yerde bir kıymeti varsa bir elif üç elifle omuz omuza gelip halen görüşse bin yüz on bir olması gibi bu içtimada kıymeti ve inşâallah kudsî hizmeti ve sevabı bin olur, o elif elfün olur.
***
بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Bugün benim pencerelerimi mıhlamalarının sebebi, mahpuslarla muarefe ve selâmlaşmamaktır. Zahirde başka bahane gösterdiler. Hiç merak etmeyiniz. Bilakis benim ehemmiyetsiz şahsım ile meşgul olup Nurlara ve talebelerine çok sıkıntı vermediklerinden, beni cidden ve kalben onların şahsî ihanetler ve işkencelerle tazip etmeleri, Nurların ve sizlerin bedeline olduğu ve bir derece Nurlara ilişmemeleri cihetinde memnunum ve sabır içinde şükrederim, merak etmiyorum. Siz dahi hiç müteessir olmayınız. Gizli düşmanlarımız memurların nazar-ı dikkatini şahsıma çevirmesinden Nurların ve talebelerinin selâmet ve maslahatları noktasında bir inayet ve bir hayır var diye kanaatim var.
Bazı kardeşlerimiz hiddet edip dokunaklı konuşmasınlar hem ihtiyatla hareket etsinler ve telaş etmesinler hem herkese bu meseleden bahis açmasınlar. Çünkü safdil kardeşlerimiz ve ihtiyata daha alışmayan yeni kardeşlerimizin sözlerinden mana çıkaran casuslar bulunur. Habbeyi kubbe yapar, ihbar edebilir. Şimdi vaziyetimiz şaka kaldırmıyor.
Bununla beraber hiç endişe etmeyiniz. Biz inayet-i İlahiye altındayız ve bütün meşakkatlere karşı kemal-i sabırla belki şükür ile mukabele etmeye azmetmişiz. Bir dirhem zahmet, bir batman rahmet ve sevabı netice verdiğinden şükretmeye mükellefiz.
Said Nursî
***
بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ
Aziz, sıddık kardeşlerim!
İki ehemmiyetli sebep ve bir kuvvetli ihtara binaen ben bütün vazife-i müdafaatı buraya gelen ve gelecek Nur erkânlarına bırakmaya kalben mecbur oldum. Hususan (H,R,T,F,S) (*[1])
Birinci Sebep: Ben hem sorgu dairesinde hem çok emarelerden kat’î bildim ki bana karşı ellerinden geldiği kadar müşkülat yapmaya ve fikren onlara galebe etmemden kaçmaya çalışıyorlar ve resmen de onlara iş’ar var. Güya ben konuşsam, mahkemeleri ilzam edecek derecede ve diplomatları susturacak bir iktidar-ı ilmî ve siyasî göstereceğim diye benim konuşmama bahanelerle mani oluyorlar. Hattâ sorguda bir suale karşı dedim: “Tahattur edemiyorum.” O hâkim taaccüb ve hayretle dedi: “Senin gibi fevkalâde acib zekâvet ve ilim sahibi nasıl unutur?”
Onlar Risale-i Nur’un hârika yüksekliklerini ve ilmî tahkikatını benim fikrimden zannedip dehşet almışlar. Beni konuşturmak istemiyorlar. Hem güya benim ile kim görüşse birden Nur’un fedakâr bir talebesi olur. Onun için beni görüştürmüyorlar. Hattâ Diyanet Reisi dahi demiş: “Kim onunla görüşse ona kapılır, cazibesi kuvvetlidir.”
Demek, şimdi işimi de sizlere bırakmaya maslahatımız iktiza ediyor. Ve yanınızdaki yeni ve eski müdafaatlarım benim bedelime sizin meşveretinize iştirak eder, o kâfidir.
İkinci Sebep: Başka vakte bırakıldı. Amma ihtar-ı manevînin kısa bir işareti şudur: Bana yirmi beş sene siyaseti ve gazeteleri ve sair çok fâni şeyleri terk ettiren ve onlarla meşguliyeti men’eden gayet kuvvetli bir vazife-i uhreviye ve tesirli bir halet-i ruhiye benim bu meselenin teferruatıyla iştigal etmeme kat’iyen mani oluyorlar. Sizler, bazen ara sıra iki dava vekilinizle meşveretle benim vazifemi dahi görürsünüz.
***
Kaynak: Hizmet Vakfı