Allah Rasülü’nün (sallallahü aleyhi ve selem) amcazâdesi, habrul-ümme (ümmetin âlimi) Hz. Abdullah b. Abbas (radıyallâhu anh), Efendiler Efendisi’nin (aleyhi ekmelüttehâyâ) şöyle buyurduğunu naklediyor:
“İki nimet vardır ki insanların çoğu bunlar hususunda aldanmıştır, kıymetini takdir edip onları değerlendirmekten mahrumdur. Bu iki önemli nimet; sağlık ve boş vakittir.”
(Buhari, Rikak, 1, 60; Tirmizi, Zühd, 1; İbn Mâce, Zühd, 15; Müsned, 1/344)
Sıhhat ve Boş Vakit
Allah Teâlâ’nın insanoğluna bahşettiği dünyevî nimetlerin en büyüklerinden ikisi sağlık ve boş vakittir. İnsan bunları rıza-i ilahi istikametinde kullanmasıyla hem dünya hem de ahiret mutluluğuna ulaşırken, yine bu iki nimeti yanlış yerde kullanmasıyla ahiret cihetiyle büyük bir vebalin altına girdiği gibi, dünya cihetiyle de pek çok sıkıntılara düçar olacaktır.
Allah Rasülü (aleyhissalâtü vesselâm) konuyla ilgili benzer bir hadis-i şeriflerinde “Beş şey gelmeden evvel şu beş şeyi ganimet bilip değerlendir: İhtiyarlık gelip çatmadan evvel gençliğin, hastalıktan evvel sıhhatin, fakir düşmeden evvel varlıklı olmanın, meşguliyetten evvel boş zamanın ve ölüm gelmeden evvel hayatın kıymetini bil, bunların hakkını ver!” (Hâkim, Müstedrek) buyurmuşlardır.
Peygamber Efendimiz’in hayat-ı seniyyelerini dikkatle incelediğimizde O’nun, hayatının her anını dolu dolu değerlendirdiğine ve sıhhatini Allah yolunda en güzel şekilde kullandığına şahit olmaktayız. Böylece O, hem üzerindeki Allah haklarını, hem de ailesi ve ümmetinin ihtiyaçlarını en güzel şekilde yerine getirmiştir. Günümüzde de müslüman olmadığı halde, vaktini en iyi şekilde değerlendirmek ve sağlığını korumak isteyen pek çok kimse, müslümanların ve özellikle de Allah Rasülü’nün yaşayış şeklini örnek almaktadır.
Sağlığımızın korunmasında en önemli hususların başında yeme-içmenin kontrol altına alınması gelmektedir. Sıhhatin korunup onun hayır yollarında kullanılması adına şu hadis-i şerif ne kadar geniş manalar ifade etmektedir:
“Hiçbir kişi, midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmamıştır. Oysa insana belini doğrultacak bir kaç lokma yeter. Şayet mutlaka çok yiyecekse, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe, üçte birini de nefesine ayırmalıdır.” (Tirmizî, Zühd 47. Ayrıca bkz: İbni Mâce, Et’ıme 50)
Bir mü’minin vaktini ayırması ve yerine getirmesi gereken farklı sorumluluk ve mesuliyetleri bulunmaktadır. Bu sorumluluklar bir hadis-i şerifte şöyle ifade edilmektedir:
إِنَّ لِرَبِّكَ عَلَيْكَ حَقًّا وَلِنَفْسِكَ عَلَيْكَ حَقًّا وَلِأَهْلِكَ عَلَيْكَ حَقًّا
فَأَعْطِ كُلَّ ذِي حَقٍّ حَقَّهُ
“Rabbinin senin üzerinde hakkı var, nefsinin hakkı var, ehlinin de hakkı var. Her hak sahibine hakkını ver.” (Buhârî, savm 51, edeb 86; Tirmizî, savm 45, zühd 64; Ebû Dâvûd, savm 57)
Bu hadisten hareketle bir mü’min yirmi dört saatini üçe bölerek her bir parçayı en güzel şekilde değerlendirmeye çalışmalıdır. Günün üçte biri Allah’a ibadete, Kur’an’a, namaza, zikir ve tefekküre, tebliğ ve irşad gibi hayırlı işlere ayrılmalıdır. Diğer üçte bir ise insan olmanın gerektirdiği bedeni istirahat, yeme-içme, dinlenme, temizlik, ticaret, alış-veriş ve maişet için bir işte çalışma gibi hususlara sarf edilmelidir. Son üçte birlik dilim ise anne-baba, aile fertleri, kardeşler, akrabalar, komşular, yakın ve uzak arkadaşlar ve muhatap olduğumuz insanlarla ilgilenmeye, onları ziyaret edip dinî ve dünyevî ihtiyaçlarını görmeye ayrılmalıdır. Çocukların ve genç nesillerin eğitim ve terbiyesi, kalbî ve ruhî hayatlarının rehberliği de buna dahil olmaktadır.
Aile efradına, dost ve arkadaşlara ayrılan vakit, onlarla sadece yemek yeyip çay içerek hoş vakit geçirmekten ibaret görülmemeli, birlikte geçirilen zamanlar sohbet-i Cânân, sohbet-i Kur’an, sohbet-i Rasül ile değerlendirilmelidir.
Her müslümanın daha baştan günlük, haftalık, aylık, yıllık ve ömürlük genel bir planı olmalı ve bu plan ve program, zamanın şartlarına göre güncellenerek detaylandırılmalı ve hayata geçirilmelidir. Böyle ciddi bir umumî plan dahilinde yaşayan insanlar “Acaba şimdi ne yapsam?” gibi bir kararsızlık ve boşluğa asla düşmeyeceklerdir.
Sıhhat ve boş vaktin hayırlı bir şekilde değerlendirilmesi adına şüphesiz en önemli husus; beş vakit namazın daima vaktinde ve cemaatle kılınması olacaktır. Başta nefse zor gelse de iradenin hakkının verilmesine Cenab-ı Hakk’ın bir armağanı olarak bu mesele gittikçe kolaylaşacak, zamanımız genişleyip bereketlenecek, Allah Teâlâ az zamanda çok işlere muvaffak kılacak ve böylece asrımızın en önemli sorunların da biri olan vaktin hızlıca ve boş olarak geçip gitmesinin önüne geçilmiş olunacaktır.
Bu konuda diğer önemli bir nokta ise genç ve sıhhatli iken, farzların haricinde bol bol nafile ibadetle meşgul olunması, şayet varsa bir an önce kazaya kalmış namaz ve oruçların iade edilmesidir. Çünkü bunların hastalık ve yaşlılık zamanlarında kazası zor olacaktır.
Mevzumuzu Kanunî Sultan Süleyman’ın bir beytiyle bitirelim:
“Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.”
اَللَّهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ وَبَارِكْ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ
وَعَلٰى اٰلِه وَأَصْحَابِهِ أَجْمَعِينْ
وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ
وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ