Beşer yaratılalı beri zulüm hep olmuştur. İnsanın fıtratı buna müsaittir. Adalet, yaratıcının insan vicdanına koyduğu demirbaş hislerdendir. Bunun içindir ki, her vicdanda zulme karşı bir tepki bulunmaktadır. Fakat insanın hayvani hisleri, şahsî çıkarı için adalet duygusunu uyutabilmekte, avutabilmektedir. Zulüm ancak kendisine veya alakadar olduğu kimselere karşı işlenirse, insan o zalimliği neredeyse arşa duyuracak derecede sesini yükseltmektedir. Hâlbuki haksızlık kim tarafından ve kime karşı olsa, her ne sebeple yapılsa, hak ve hakikate arka çıkmak ve zalime karşı cephe almak insanlığın gereğidir.
Başı henüz bilinemeyen şu insanlık tarihine bakınız: o uzun sürenin çok az bir kısmı hak ve adalet dairesinde geçmiştir. Hz. Âdem’den bu yana sayısı belli olmayan çoklukta şahıs doğmuş ve ölmüştür; bunların, maalesef, ekseriyeti hep zulme maruz kalmıştır. Adaletin hâkim olduğu, zalimlerin seslerini kestikleri parlak devirler ise beşeriyet ömründe birer şimşek parıltısı müddetince görülüp kaybolmuştur. Onlar, insanlık tarihinin imrenilecek manzaralarını teşkil etmektedirler.
İnsanlardan önce dünyaya gönderilen şuurlu hayat sahipleri bulunduğu ve bunların da pek çok zulümler yaptıkları, Kur’ân-ı Hakîm’de tasvir edilen sahnelerden anlaşılmaktadır. Âdem nev’ini yaratacağını bildiren Cenâb-ı Hakk’a, meleklerin, hayret makāmında yeryüzünde fesat çıkaracak yeni cinsler mi halk edeceğini sormaları buna bir örnektir. Tefsirlerde, insanoğlu yaratılmadan önce, o günkü dünyanın, yeryüzünün tekevvün şartlarında yaşayabilecek akıllı, şuurlu, sorumlu ruh sahipleriyle iskân edildiği ifade edilmektedir.
Demek ki, imtihan için açılan bu hayat safhasında, yeryüzüne gönderilen ruh ve şuurla teçhiz edilmiş varlıklar, bir takım mükellefiyetlerle sorumlu tutulmuşlardır. Bunların başında da kendi nefislerine ve diğer varlıklara karşı âdil davranmak ilk planda gelmektedir. Zulüm adaletin zıddıdır. Nerde zulüm işleniyorsa orada adalete ihtiyaç vardır. Adaleti sağlamaya muktedir olamayan kişiye, hemcinslerinin yardım etmesi zaruridir. Aksi halde herkes bir gün bir zulme maruz kalabilir; kendi başıyla ihkāk-ı hak etmesi mümkün ve doğru olmaz.
Âdil-i Mutlak olan Hâkim-i Kâinât’ın istediği ve razı olduğu, adalet-i hakikiye denilen gerçek adalettir. Bunu yerine getirmek hususunda, kutsi bir imtiyazla insanlara gönderilen peygamberlerden ve onların yoluna noktası noktasına uymak ve dini yenilemekle muvazzaf olanlardan gayrisi, maalesef, fazla muvaffak olamamışlardır.
Haksızlıklar çeşit çeşittir. İnsanın ilk zulmü, nefsine karşı işlediğidir. Allah Teâlâ’nın emirlerine uymamakla, yasakları yapmakla nefsine zulmetmiş olur. Bu fiil yalnız kendisine mahsus kalmaz; atomdan galaksilere kadar diğer bütün yaratıklara sirayet eder. Nefsine, eşine, aile fertlerine, mahalle, şehir.. uzayıp giden halka halka adaletsizlikler Hâlık-i Kâinat’a kadar dayanır.
İmtihan icabı hareketlerinde belli bir süre serbest bırakılan insan, elbette sonsuza dek başıboş kalamaz. Bir yerde, bir zamanda zulmünün cezasını çekmesi mukadderdir. Kâinatta geçerli olan kānunlar zalimi zulmünde devamlı kılmaz. Mazlumun hakkı er geç alınır. Gerçi bu dünya adalet-i mahzanın tecellisine müsait değilse de nispeten de olsa zulüm devam etmez; adalet yerini bulur. Âhiret yurdu ise zerre ağırlığında bir hayrın karşılıksız kalmayacağı; aynı şekilde şerrin de cezasının uygulanacağı bir mekândır.
Zalim tek şahıs olabileceği gibi bir cemaat da olabilir. İnsanlara hükmetme imkânına ermiş zalim bir hükümdar kadar, çevresine haksızlık eden şahs-ı maneviler, hükmî şahsiyetler de adaleti ihlâl etmiş olurlar. Tek kişinin, tek kişiye veya varlığa yaptığı zulüm ile çokluğa ettiği haksızlık tabii ki aynı değildir. Mazlum çoğaldıkça hesap zorlaşır. Adaletin tokadı şiddetlenir. Âdil-i Mutlak olan yaratıcının âdeti böyledir. Hakkın büyüğüne, küçüğüne bakmaz. Hak haktır. Kimden ve ne sebeple gelirse gelsin zulme rızası yoktur.
Geç olmadan; pişmanlık fırsatı elden çıkmadan nefsimize ve gayriye yaptığımız zulümlerden vazgeçip, adaleti tesis etmek ve verdiğimiz zararı mümkünse telafi etmekte acele edelim. Zalimlerin değil mazlumların safında yer alarak, İlâhî adaletin yerine gelmesine taraf ve yardımcı olalım. Bilelim ki haksızlığın her çeşidi nefret edilecek bir özelliktir ve kâinatın yaratılış gāyesine zıttır.
Ekrem KILIÇ