Prof. Dr. Sayar, FETÖ mensuplarının örgütün içerisinde nasıl bir ruh hali ile hareket ettiği ve hali hazırda mahkeme salonlarında sergiledikleri tavırlara yönelik kapsamlı değerlendirmelerde bulundu.
Psikiyatri alanında çalışmaları ile tanınan Prof. Dr. Kemal Sayar, Fetullahçı Terör Örgütü’nü (FETÖ) Amerika veya Japonya’da görülen sapkın bazı kült oluşumlara benzeterek, “Bu tür yapılanmalarda en temel şey liderdir, lidere kayıtsız şartsız itaattir ve onun ağzından çıkan her şeyin Tanrı kelamı gibi doğru kabul edilmesidir. FETÖ mensupları kendi hakikatini ısrarla savunmaya devam ediyor ama buna inandığı için değil, başka yol göremedikleri için. Apaçık, herkesin gözünün önünde olan şeylere dahi bir kılıf bulmaya gayret ediyorlar.” dedi.
Sayar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, FETÖ mensuplarının örgütün içerisinde nasıl bir ruh hali ile hareket ettiği ve hali hazırda mahkeme salonlarında sergiledikleri tavırlara yönelik kapsamlı değerlendirmelerde bulundu.
Örgütün elebaşı Fetullah Gülen’in, “Allah ve peygamber ile konuştuğu” gibi İslam inancında yeri olmayan, akıl dışı konulara örgüt üyelerini inandırabilmesini FETÖ’nün kapalı, dışlayıcı, diğer bakış açıları ve inançlara izin vermeyen yapısına bağlayan Sayar, “FETÖ ve benzeri örgütlerin yapılarında ‘seçilmişlik narsizmi’ dediğimiz duygu hakimdir. Yani onlar Tanrı’nın yeryüzünde seçmiş olduğu insanlardır ve Tanrı adeta onların üzerinden konuşmaktadır. Dolayısıyla tek hakikat, Tanrı adına konuşan kült liderinin ağzından çıkan sözdür.” değerlendirmesinde bulundu.
Prof. Dr. Sayar, bu tip terör örgütlerinin dış dünya ile arasında büyük duvarların örülü olduğuna dikkati çekerek, bu kişilerin sadece mensup olduğu gruba ve liderine sadakat duyduğunu belirtti.
Örgüt üyelerinin dış dünyadan yalıtıldıkça gerçek hayatın yerine geçecek bir “yalan dünya” ürettiğini aktaran Sayar, “Gerçek dünyada örneğin ahlaksızlık sayılan bir şey, grup menfaati söz konusu olduğunda meşru sayılır. Mesela soru çalmak, başkalarının hakkına girmek, başka insanları kendi elamanlarının önünü açmak için bertaraf etmek gibi genel ahlak açısından doğru kabul edilmeyen şeyler, grup menfaatinden sayıldığı için kendi ahlak anlayışı içinde doğru kabul edilmeye başlanır. Grubun içinde eritilen insanlar kendi irade ve tercihleri olabilecek bireyler değil, bireysel benliği grup benliğinin içinde kaybolup gitmiş, bu yüzden de biri diğeriyle yer değiştirilebilir, ikame edilebilir parçalar haline gelir. Kanlı canlı insanlar değil, aksamlar haline gelirler.” diye konuştu.
“Ailelerinden koparılarak grupla bağ kurmaya zorlanmış insanlardır”
Sayar, FETÖ’nün görünürdeki “özgürlük” vaazlarına karşın kendi içinde en ufak bir eleştiriyi dahi kabul etmeyen dehşete düşürücü bir baskı sistemi oluşturduğunu vurguladı. Sayar, terör örgütü üyelerinin, hiçbir sorgulama yapmadan, koşulsuz olarak talepleri yerine getirmesine yönelik de şunları söyledi:
“Bu insanlar çok erken yaşlarda, ergenlik yaşlarında anne ve babalarıyla kuracakları sevgi ilişkisinin yerine, adeta ailelerinden koparılarak, grupla bağ kurmaya zorlanmış insanlardır. Bağlanma, insanın en temel ihtiyaçlarından biridir. Dolayısıyla güven olarak dış dünyadaki insanlara karşı bir soğukluk, kuşku ve sadece kendi içinde bulunduğu gruba karşı güven oluşturmaları temin edilmiştir.
Aslında örgütün kapalı yapısı, seyyal hiyerarşisi, soğansı tabakaları yani sürekli merkeze doğru gittikçe gizliliğin artması ve hileleri gibi bütün unsurlar güç ve kontrolün örgüt liderinin elinde temerküz etmesini sağlar. Boyun eğiş sayesinde örgüt lideri tek taraflı bağlanma ihtiyacını karşılar, bireysel iç dünyaları gasp eder, insanların benliklerini sömürgeleştirir. Emek, para, bağlılık üyelerden yukarı doğru liderlere doğru akarken, tepeden de emir ve ideoloji, türlü metafizik vaatler akar. Kişiler böyle yapıların içerisinde bence sevgi ve korku kapanına kıstırılıyor. Kişi aradığı yakınlığı bulamamak, sadakatte kusur edip gözden düşmek gibi kaygılarla kendisini gruba ve lidere benimsetmek istiyor. Bunun yolu olarak da mutlak itaati görüyor.”
“Gayri ahlaki ve gayri kanuni işlere yönlendirilebilir robotlar haline getiriliyorlar”
Prof. Dr. Sayar, örgüt üyelerinin “mutlak itaatinin” özünde “aklın çöktüğü yer” olduğunu vurgulayarak, kişilerin rasyonel düşünmeyi bırakarak aklını, iradesini ve duygularını örgütün soyut kişiliğine teslim ettiğini aktardı.
Bu akılsal çöküşle örgüt liderinin “habis” ideolojisini örgüt üyelerinin üzerinde uyguladığını anlatan Sayar, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bir düğmeye basarak istenen görevleri yerine getirebilecek bir robot haline getiriliyor bu insanlar. Grubun ideolojisi ile lider tanrısal bir tahta oturtuluyor. Ona bir kadir mutlaklık, simgesel babalık atfediliyor. Böylece Peygamber Efendimizin onu ziyaret ettiği, onunla konuştuğu, Allah’ın ona ilhamlarda bulunduğu gibi söylenceler, efsaneler yoluyla da lider grubun yegane sığınağı, tesellicisi, bütün iyiliğin kaynağı, üyelerin her zaman yüzünü dönmesi gereken yanılmaz bir kişi olarak inşa ediliyor.
Bu tür kapalı, kült yapılanmaların çoğunda düşünce durdurucu klişeler vardır. O klişelerle insanlar düşünmeye başlıyor, duyguları üzerine düşünemiyorlar. Kendi hayatlarının dizginlerini ele alamıyorlar ve bir süre sonra hissizleştirilmiş, robotlaştırılmış kişiler haline geliyorlar. Böylece de çok kolay manipüle edilebilir, gayri ahlaki ve gayri kanuni işlere yönlendirilebilir robotlar haline getiriliyorlar.”
“Bu tür yapılanmalarda en temel şey liderdir, lidere kayıtsız şartsız itaattir”
Kemal Sayar, müebbet hapisle yargılanan FETÖ mensuplarının bu cezaya karşın mahkeme salonlarında sergiledikleri rahat tavırları ise “Bu bence dış dünya ile kendi içsel dünyaları arasındaki o büyük yarıktan beslenen bir durum. Kendi iç dünyalarında o kadar seçilmiş, özel, dokunulmaz hissediyorlar ki kendilerini, dış dünyanın gerçekliğine tamamen ilgisiz davranıyorlar.” sözleri ile yorumladı.
ABD’de kıyameti bekleyen tarikatlara yönelik yapılan bir çalışmayı örnek gösteren Sayar, bu tarikatlarda liderlerin kıyamet için verdiği tarihlerin tutmaması üzerine tarikat üyelerinin nasıl bir tavır sergilediğinin araştırıldığını aktardı. Araştırma neticesinde insanların o yalanla yüzleşmek daha sancılı olduğu için birbirlerine daha çok inanmaya başladıklarını aktaran Sayar, “Neden, çünkü bir yalana inanıyor ve o yalan dış dünyada hiçbir şekilde kabul görmüyor. O yalanı terk etmek çok daha sancılı olduğu için o yalana daha sıkı sıkıya bağlanma belirtileri gösteriyorlar.” değerlendirmesinde bulundu.
Sayar, “FETÖ’nün kült tarzında bir yapılanma olduğunu, bildiğimiz dini unsurları kullanmakla beraber temel yapılanma sisteminin Amerika, Batı dünyası veya Japonya’da gördüğümüz o sapkın bazı kült oluşumlara benzediğini düşünüyorum. Bu tür yapılanmalarda en temel şey liderdir, lidere kayıtsız şartsız itaattir ve onun ağzından çıkan her şeyin Tanrı kelamı gibi doğru kabul edilmesidir. FETÖ mensupları kendi hakikatini ısrarla savunmaya devam ediyor ama buna inandığı için değil, başka yol göremedikleri için. Apaçık, herkesin gözünün önünde olan şeylere dahi bir kılıf bulmaya gayret ediyorlar.” dedi.
Bunun beklenen bir davranış biçimi olduğunu belirten Sayar, “Çünkü on yıllardır gizliliği, saklanmayı, yalan söylemeyi bir politik enstrüman olarak kullanmış bir yapı ile karşı karşıyayız. Yıllar yılı hep yalan, hile, takiye üzerinden kendine bir alan açmış bir grubun mahkeme salonlarında birdenbire ‘doğrucu Davut’ kesilmelerini beklemememiz lazım.” şeklinde konuştu.
“Darbe girişiminin gerçekliğiyle ilgili kuşku uyandırarak kendilerine alan açmak istiyorlar”
FETÖ mensuplarının mahkeme salonlarında sergilediği tavırlarda psikolojik sebeplerin yanı sıra başka etkenlerin de bulunduğuna işaret eden Sayar, örgüt üyelerinin sürekli inkar mekanizmalarıyla başka hukuk yollarını zorlamak gibi hesaplar içerisinde olabileceğini de söyledi.
Sayar, örgüt üyelerinin hala kendilerine vadedilen “cennet” ile baştan çıkarılıyor olma ihtimallerinin de bulunduğunu vurgulayarak, “Bir de son zamanlarda Batıda ‘gerçek sonrası’ diye bir kavram tartışılıyor. Gerçek sonrası şu demek, bir yalan binlerce kez tekrarlandığı zaman gerçek haline gelir. En son Trump’ın seçim kampanyasında binlerce yalan havada uçuştu. Kamuoyu bu yalanlarla etkilenmek istendi. Başarılı da oldu bu yalan kampanyaları. Zannediyorum FETÖ darbecileri de bir yalanı yüzlerce, binlerce kez tekrar ettikleri zaman onun kamuoyunda bir inandırıcılık hüviyeti kazanabileceğini ümit ediyorlar. En azından darbe girişiminin gerçekliğiyle ilgili bir kuşku uyandırarak kendilerine bir alan açmak istiyorlar ve bu şüphe alanında kendilerini kurtarabileceklerini düşünüyorlar.” değerlendirmesinde bulundu.
Sayar, bütün bunların ilacının mahkeme süreçlerinin olabildiğince şeffaf, sağlam yürütülmesi ve olabildiğince hileleri boşa çıkaracak kadar iyi bir şekilde sürdürülmesi olduğunu vurgulayarak, “FETÖ benzeri yapılanmalar benim kanaatime göre gizlilikten ve insanların aidiyet ihtiyacının dibine kadar sömürüldüğü, dünya üzerinde sahte cennetlerin yaratıldığı, grup menfaatinin her türlü ahlaki duruşu öncelediği ortamlardan besleniyor. Beyin yıkama yöntemleriyle bir insandan böyle katil bir robot üretilmiş oluyor.” ifadelerini kullandı.
“Gizliliğin panzehiri açıklıktır”
Prof. Dr. Kemal Sayar, FETÖ tarzı oluşumların engellenebilmesi için eğitim sisteminin baştan sona elden geçirilmesi gerektiğine dikkati çekerek, sözlerini şöyle tamamladı:
“İş sadece kriminal tedbirlerle düzenlenemez. Eğitimimiz baştan sona elden geçirilmeli ve bence çoğulcu bir anlayışla yeniden yapılandırılmalı. Soru soran, sorgulayan, hissettiğini düşünebilen, kendi aklını rehin bırakmaya teşne olmayan nesiller yetiştirmek devletin en temel kaygılarından birisi olmalı. 15 Temmuz, kendisine dayatılanı kabul etmeyen, fikri, vicdanı hür insanlarımızın bize bıraktığı bir mirastır. Dolayısıyla bir zihniyet devrimine ihtiyacımız var. Gizliliğin panzehiri açıklıktır. Türkiye’de güven duygusu çok ağır bir yara aldı. İyileşmek için birbirimizle daha çok konuşmalıyız, suçlamadan, incitmeden, hakikati mülkleştirmeden, daha açık ve sorgulayıcı bir toplum ve eğitimde daha açık zihinli gençler yetiştiren bir toplum olmaya gayret etmeliyiz.”