(1. BÖLÜM) | (2. BÖLÜM) | (3. BÖLÜM) | (4. BÖLÜM) | (5. BÖLÜM) | (6. BÖLÜM)
15. DUA HASTALIĞA ŞİFA MIDIR?
Her insan, hayatının çeşitli dönemlerinde bazı hastalıklara tutulabilir. Her hastalığa duçar olduğunda Halikına karşı gelmeksizin şükür edebilecek noktaları yakalamak insanın hem ızdırabını dindirir, hem de onu ümitsizliğe düşmekten korur, duaya daha fazla zaman ayırma imkânına kavuşabilir. Bu duyguları izah sadedinde Bediüzzaman diyor ki:
“Hastanın duasının makbuliyeti ehemmiyetli bir meseledir. Ben – seneden beri, bendeki kulunç denilen bir hastalıktan şifa için dua ederdim. Ben anladım ki, hastalık dua için verilmiş. Dua ile duayı, yani dua kendi kendini kaldırmadığından, anladım ki, duanın neticesi uhrevîdir, kendisi de bir nevi ibadettir ve hastalıkla aczini anlayıp der-gâh-ı ilahiyeye iltica eder.
Hem dua istediğimiz tarzda kabul olmazsa, makbul olmadı denilmez. Hâlık-ı Hakîm daha iyi biliyor, menfaatimize hayırlı ne ise onu verir. Bazan dünyaya ait dualarımızı menfaatimiz için âhiretimize çevirir, öyle kabul eder.”
Hastalığın insanı bir takım aktif faaliyetlerden alıkoymasının hasta için bir menfilik olmadığını, insanın hastalık sebebiyle de sevap kazanacak vesileleri yakalamasının mümkün olduğunu beyan için Said Nursî Lem’alar’da şöyle diyor:
“Ey hastalık vasıtasıyla hayrat yapamamaktan şikâyet eden hasta! Şükret. Hayratın en halisinin kapısını sana açan hastalıktır. Hastalık mütemadiyen hastaya ve lillah için hasta bakıcılara sevap kazandırmakla beraber, duanın makbuliyetine en büyük bir vesiledir. Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz, ‘Hastaların duasını alınız, onların duası makbuldür’ buyurmuşlardır.”
Bu izahın sonundaki hadis-i şerif de bize inşirah veren bir hasleti bir itmi’nanı ihtiva etmektedir.
Bediüzzaman Said Nursî’nin birçok âyet-i kerime ve hadis-i şeriflere mantıkî, ruhî, tatminkâr ve muknî yorumlar getirdiğini ‘ifade etmiştik. Şimdi arzedeceğimiz “Senden başka İlâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum” âyet-i ke-rimesi de bunlardan biridir. Balığın karnında kalan Hz. Yu-nus’un (aleyhisselâm) Cenab-ı Hakka bu münacatı aynı zamanda mühim bir vesile-i icâbe-i duadır. O vaziyette esbab bilkülliye sükut etmiştir; çünkü o halde ona necat verecek öyle bir zât lâzım ki, hükmü hem balığa, hem denize, hem geceye, hem cevv-i semaya geçebilsin.
Bediüzzaman bu âyet-i kerimeyi tefsirden sonra sözü yine cemiyetin içler açısı durumuna getirerek bir sosyolog edasıyla şu ibret dolu tabloyu dikkatimize sunuyor:
“Hz. Yunus’un (aleyhisselâm) birinci vaziyetinden yüz derece daha müthiş bir vaziyetteyiz. Gecemiz istikbaldir, istikbalimiz nazar-ı gafletle Onun gecesinden yüz derece daha karanlık ve dehşetlidir… Madem hakiki vaziyetimiz budur; biz de Hz. Yunus’a (aleyhisselâm) iktidaen, umum esbabtan yüzümüzü çevirip, doğrudan doğruya Müsebbibü’l-Esbab olan Rabbimize iltica ederek aynı duayı tekrarlamalıyız. Nasıl ki o münâcâtın neticesinde Hz. Yunus’a (aleyhisselâm) balık bir binek, bir denizaltı, deniz güzel sahra, gece mehtaplı bir lâtif suret almış, biz dahi o münâcâtın sırrıyla bu duayı okumalıyız.”
Bediüzzaman’a göre gaflet ve dalaletimiz sebebiyle aleyhimize ittifak eden istikbal, dünya ve hevay-ı nefsin zararlarını uzaklaştıracak yalnız o Zât olabilir ki, istikbal taht-ı emrinde, dünya taht-ı hükmünde, nefsimiz taht-ı idaresindedir.
“Acaba gökleri ve yeri Yaratan’dan başka hangi sebep vardır ki, en ince ve en gizli hâtırat-ı kalbimizi bilecek? Ve bizim için istikbali, âhiretin icadıyla ışıklandıracak ve dünyanın yüzbin boğucu dalgalarından kurtaracak —hâşâ— Zât-ı Vâcibü’l-Vücuttan başka hiçbir şey, hiçbir cihette, Onun izni ve iradesi olmadan imdat edemez ve halaskar olamaz.
“Madem ki hakikat-ı hal böyledir. Biz dahi o münâcâtın sırrıyla aynı duayı okumalıyız. Böylece istikbalimize, dünyamıza, nefsimize Onun merhamet nazarlarını çekmeliyiz.”
16. BEDİÜZZAMAN’IN HZ. PEYGAMBER (SALLALLÂHÜ ALEYHİ VE SELLEM) İÇİN HUSUSİ DUASI
Bediüzzaman, umumi dualarının dışında bazı dualarını hususi surette yapmıştır. Risale-i Nur Külliyatı içinde Onun sadece Hz. Peygamber Efendimize (sallallâhü aleyhi ve sellem) ayırdığı dualarının birkaçını bu mevzuda da bir fikrimiz olması derç ediyoruz.
“ALLAH’IM! İKİ CİHANIN EFENDİSİ, CİN VE İNSANLARIN MEDAR-I İFTİHARI, DÜNYA VE ÂHİRET SAADETİNİN SEBEBİ, PEYGAMBERLİK VE KULLUK OLMAK ÜZERE İKİ MANEVİ KANADIN SAHİBİ, KULUN VE RESULÜN HABİBİNE SALAT VE SELÂM EYLE! AMİN.”
Kur’ân-ı kerimi de mevzuu bahsederek Hz. Peygamber efendimizi (sallallâhü aleyhi ve sellem) yadettiği bir diğer duası şudur:
“EY KUR’ÂN’Î İNDİREN ALLAH’IM!
KUR’ÂN VE KENDİSİNE KUR’ÂN İNDİRİLEN ZÂT HAKKI İÇİN KALBLERİMİZİ İMAN VE KUR’ÂN NURUYLA NURLANDIR, DUAMIZI KABUL BUYUR, EY KENDİSİNDEN YARDIM İSTENEN YÜCE MEVLÂ, BİZİ MAHCUP EYLEME.”
Bediüzzaman’m, sadece resulullah efendimizle (sallallâhü aleyhi ve sellem) iktifa etmeyerek âl ve ashabını, peygamber kardeşlerini de dahil ettiği duası ise şöyledir:
“ALLAH’IM! EFENDİMİZ MUHAMMED’E, ONUN ÂL VE ASHABINA VE PEYGAMBER” KARDEŞLERİNE, SENİN İÇİN HOŞNUTLUK VE ONUN HAKKINI EDA EDECEK BİR MERHAMET VE SELÂM EYLE! BİZİ VE DİNİMİZİ SELÂMETTE KIL. DUAMIZI KABUL BUYUR, EY ÂLEMLERİN RABBİ!”
Sünnet-i seniyyeye ittiba mevzuunda çok hassas olan bediüzzaman, bu hassasiyetini şu duasıyla dile getirmektedir:
“ALLAH’IM! SÜNNET-İ.SENİYYEYE UYMAYI BİZE NASİP EYLE EY RABBİMİZ! BİZE İNDİRDİĞİN KİTABA İNANDIK VE PEYGAMBER’E UYDUK. SEN DE BİZİ SENİN BİRLİĞİNE VE PEYGAMBER’İN DOĞRULUĞUNA ŞAHİTLİK EDENLERLE BERABER YAZ.”
Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem) efendimizin hürmetine, anne babamızın cehennem ateşinden korunması ve cennete dahil edilmesi dileğini üstad şu cümleleriyle dile getiriyordu:
“ALLAH’IM! SEÇTİĞİN PEYGAMBERİN (SALLALLÂHÜ ALEYHİ VE SELLEM) HÜRMETİNE BİZİ, ANNE VE BABAMIZI CEHENNEM ATEŞİNDEN KORU. BİZİ, ANNE VE BABAMIZI İYİLERLE BERABER CENNETE KOY. DUAMIZI KABUL BUYUR.”
Yine resulullah (sallallâhü aleyhi ve sellem) hürmetine Cenab-ı haktan bir diğer dileği, bize ihsan edilen maddi ve manevi nzıklarımızın bereketlenmesidir:
“YA RAB! ŞU RESUL-İ EKREM’İN (SALLALLÂHÜ ALEYHİ VE SELLEM) BEREKETİ HÜRMETİNE BİZE İHSAN ETTİĞİN MADDİ VE MANEVİ RIZKIMIZA BEREKET İHSAN EYLE”.
Bediüzzaman, Hz. Peygamber efendimizin (sallallâhü aleyhi ve sellem) ümmeti hakkında nasıl bir duada bulunduğunu izah sadedinde şöyle bir ifade-i kelâm ediyor:
“İŞTE BAK O ZÂT ÖYLE BİR SALÂT-I KÜBRADA, BİR İBADET-İ UL-YÂDA SAADET-İ EBEDİYE İÇİN DUA EDİYOR Kİ, GÜYA BU CEZİRE, BELKİ BÜTÜN ARZ ONUN AZAMETLİ NAMAZIYLA NAMAZ KILAR, NİYAZ EDER; ÇÜNKÜ UBUDİYETİ İSE, ONA İTTİBA EDEN ÜMMETİN UBUDİYETİNİ TAZAMMUN ETTİĞİ GİBİ, MUVAFAKAT SIRRIYLA BÜTÜN ENBİYANIN UBUDİYET SIRRINI TAZAMMUN EDER.”
__________________________________________________________________________________
İsmail Hakkı ALTUNTAŞ
Faydalanılan Kaynak: Osman CİLACI, Risale-i Nur Açısından DUA ve UBUDİYET, Nesil Yayın, Eylül, 1997, İstanbul