Otuzuncu Lema
İkinci Şuâ: İki meseledir.
Birinci Mesele: İsm-i Kayyum’un bir cilve-i a’zamına işaret eden لَا تَاْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ ۞ مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا ۞ لَهُ مَقَالٖيدُ السَّمٰوَاتِ وَ الْاَرْضِ gibi âyetlerin işaret ettiği hakikat-i a’zamın bir vechi şudur ki:
Şu kâinattaki ecram-ı semaviyenin kıyamları, devamları, bekaları sırr-ı kayyumiyetle bağlıdır. Eğer o cilve-i kayyumiyet bir dakikada yüzünü çevirse bir kısmı küre-i arzdan bin defa büyük milyonlarla küreler, feza-yı gayr-ı mütenahî boşluğunda dağılacak, birbirine çarpacak, ademe dökülecekler.
Nasıl ki mesela, havada –tayyareler yerinde– binler muhteşem kasırları kemal-i intizamla durdurup seyahat ettiren bir zatın kayyumiyet iktidarı, o havadaki sarayların sebat ve nizam ve devamları ile ölçülür. Öyle de o Zat-ı Kayyum-u Zülcelal’in madde-i esîriye içinde hadsiz ecram-ı semaviyeye nihayet derecede intizam ve mizan içinde sırr-ı kayyumiyetle bir kıyam, bir beka, bir devam vererek, bazısı küre-i arzdan bin ve bir kısmı bir milyon defa büyük milyonlarla azîm küreleri direksiz, istinadsız, boşlukta durdurmakla beraber, her birini bir vazife ile tavzif edip gayet muhteşem bir ordu şeklinde “Emr-i kün feyekûn”den gelen fermanlara kemal-i inkıyadla itaat ettirmesi, ism-i Kayyum’un a’zamî cilvesine bir ölçü olduğu gibi, her bir mevcudun zerreleri dahi yıldızlar gibi sırr-ı kayyumiyetle kaim ve o sır ile beka ve devam ediyorlar.
Evet, bir zîhayatın cesedindeki zerrelerin her bir azaya mahsus bir heyet ile küme küme toplanıp dağılmadıkları ve sel gibi akan unsurların fırtınaları içinde vaziyetlerini muhafaza edip dağılmamaları ve muntazaman durmaları, bilbedahe kendi kendilerinden olmayıp belki sırr-ı kayyumiyetle olduğundan; her bir ceset muntazam bir tabur, her bir nevi muntazam bir ordu hükmünde olarak bütün zîhayat ve mürekkebatın zemin yüzünde ve yıldızların feza âleminde durmaları ve gezmeleri gibi, bu zerreler dahi hadsiz dilleriyle sırr-ı kayyumiyeti ilan ederler.
İkinci Mesele: Eşyanın sırr-ı kayyumiyetle münasebettar faydalarının ve hikmetlerinin bir kısmına işaret etmeyi, bu makam iktiza ediyor.
Evet, her şeyin hikmet-i vücudu ve gaye-i fıtratı ve faide-i hilkati ve netice-i hayatı üçer nevidir:
Birinci nevi, kendine ve insana ve insanın maslahatlarına bakar.
İkinci nevi, daha mühimdir ki her şey, umum zîşuur mütalaa edebilecek ve Fâtır-ı Zülcelal’in cilve-i esmasını bildirecek birer âyet, birer mektup, birer kitap, birer kaside hükmünde olarak manalarını hadsiz okuyucularına ifade etmesidir.