Biliyoruz ki insanın dertleşebileceği bir dostunun varlığı, hali hazırda bir dünyaya bedel. Ama çoğumuz hakiki dert dostumuzu unuttuk ve gerçekten dost isteyenin Allah’ı unuttuğu hastalıklı ruh kalabalıklarına dönüştük. Nur külliyatını okuyan her ehl-i imanın aslında Allah’ı dost edinmenin o’nun esmasına olan dostluk kapısından geçtiğini gayet iyi bilmektedir.
Esma ile dertleşmek gerek ve bunu onun esma sarayından içeri girerek yapabilmek gerek. Kapıyı kapatıp tüm mahlukatı arkada bırakarak Halıkiyetin nurlu sarayına müdahil olabilsek.. Zulümlerden gelen sıkıntılarımızın sebep olduğu dertleri, onun Adil isminin şefkatiyle tedavi edebilsek… Allah’ın kainatın tamamını içine alan o hassas ölçü ve nizamına bakıp, Adl isminin tecellisine olan imanımızla beşeri alemdeki Adl isminin tecellisini görmek ve rahat bir kalp ile yaşayabilsek… Günahlarımızı; rahmetinin kapısında edep ile bekleyerek hissedip usulüne uygun bir şekilde çalsak ve affına sığınabilsek. Rahmet sarayını gezip tüm rahmetinin eserlerini tefekkür edip devşirebildiğimiz manaları akıl, kalp ve hislerimize akıtabilsek… Yaratılan tüm mevcudatı esmasına ayine yapan zatın kapısındaki şerefli zilleti, zillet içinde boğulanların kirli kapısına tercih edebilsek ve bu iman şerefiyle ruhumuzu sahibi hakikisine teslim edebilsek… Mesela bir insanın en büyük meselesi olan beka ve sonsuzluk hissinin dert ortağı olan Baki (sonsuz, sonu gelmez) isminin cilvesi insanın ebediyeti isteyen yönünün nasılda şifası olabiliyor. Maddi-manevi tüm yaralarının merhemi olan şafi isminin şifası nasıl bizim melcemiz, sığınağımız ise, aynı şekilde kainatı baştan başa renklendiren renklendirici ismi olan Mülevvin(Renk veren, telvin eden) ismi gözümüzün başka bir ihtiyacının devası… Aklımızın devası Hakim ismi olduğu gibi, bin bir hislerle cihazlanmış insana bin bir ismiyle ellerini uzatan esmasıyla ona müteveccih olan Allah’a hamd edebilme şuuru imanı veren yine Allah’a isimlerinin sınırsızlığıyla hamd edebilmek ne kadar kutsi bir şeref…