Zekâi’nin Rüyası
Bu sabah rüyamda, İstanbul’un Tophane sahiline benzer saf ve berrak bir deniz kenarındayım. Kuşluk zamanında olduğunu zannettiğim güneşin ziyası, o derya-yı azîmin üzerinde hoş parıltılar husule getiriyor. Ben deryaya müteveccihim. Denizin orta ve cenubu tarafından yüze yüze sahile gelen bir genç, omuzundaki bir sabanı sahile çıkardı. Orada bütün kardeşlerimize (tahliyeden sonra) istikbal edilmekteler iken, sahil boyunu takiben, garptan dolu dizgin iki atlı geliyor. “Üstad geliyor!” dediler. Bu izdiham yarıldı, hiç durmaksızın bu mühib yağız atlı ve esmer çehreli iki zat, şarka doğru uzaklaştılar. Ben, o deryaya dalmak üzere iken uyandım.
Zekâi
***
Tarafgirane ve Risale-i Nur’a rakibane söylenen sözlere mukabildir.
Ger medhetmekse tefahurla kendinizi maksadın
Risale-i Nur’un en sönük yıldızının peykisiniz
Zinhar seyyare zannetme kardeşim, Risale-i Nur’un
Arz değil, âfitab dahi peykidir onun
Pek yakında parlayacaktır âlemde Risale-i Nur
Sönmez, belki gizlenir, zira nurun alâ nur
Bir nur ki bahr-i hakikat ve mahz-ı hidayettir o
مَنْ اَصْحَابُ الصِّرَاطِ السَّوِىِّ وَ مَنِ اهْتَدٰى yı oku.
Hak’tan olmaz şikayet, belki maksat hikâyet
Şer’in üzere giderken Hakk’a malûm
Risale-i Nur’a ki eylemiştim hem de hizmet
Risale-i Nur ki Aliyyü’l-Murtaza ve Gavs-ı A’zam
Celcelutiye’de ve bazı kasaidde etmişler işaret
Risale-i Nur ki urvetü’l-vüska, lenfisam
Temessük etmiştim zira hem hidayet ve ayn-ı hakikat
Koydular bizleri ki orada durmuştu Yusuf aleyhisselâm
Hem de beraberimizde idi Hazret-i Üstad.
Halil İbrahim
***
Kaynak: Hizmet Vakfı