Hüsnü Bayram Ağabeyle Risale-i Nur’un Neşri Konusunda Bir Muhavere
باسمه سبحانه وإن من شيء إلا يسبح بحمده
Muazzez Üstadımız Bedîüzzaman Said Nursî Hazretlerinin mutlak vârislerinden Hüsnü Bayramoğlu ağabey Kur’an, iman hizmetleri için –Cenab-ı Hak kendisine uzun ömürler ihsan eylesin- hiç yaşına, rahatsızlıklarına bakmadan ülke ülke, şehir şehir dolaşmakta ve Üstad Hazretlerinden aldığı emaneti yeni nesillere bihakkın aktarma gayreti içerisinde bütün ruh u canıyla çalışmakta. Bu da biz gençlere bu hizmet adına parlak bir numune-i imtisal teşkil etmekte.
İşte bu yoğun hayırlı koşuşturmalar arasında bizim ricamızı geri çevirmedi ve kendisiyle bir mülakat yapmayı kabul etti. Bu mübarek hizmet yoğunluğu içinde bize kıymetli vaktini ayırdığı için en kalbî teşekkürlerimizi arz ediyor ve Cenab-ı Erhamurrahimîn’den kendisine sağlık sıhhat içerisinde bizlere hüsn-ü misal olarak hizmet edeceği uzun ömürler ihsan etmesini niyaz ediyoruz.
Muhterem ağabeyimiz malum olduğu üzere Kur’an, iman hizmetleri içinde en önemli yeri neşir hizmeti almakta. Hazret-i Üstad’ın sergüzeşt-i hayatını, yaşadığı çileleri ve sarsılmaz sebat ve iradesini hepimiz bilmekteyiz. Hususen de Üstad Hazretlerinin Risale-i Nur’un hem el yazısı ile yazıldığı dönemde hem teksir ile çoğaltılmaya başlandıktan sonra hem de latin hurufat ile neşredildiği dönemlerde zehirlenmelerine, hastalıklarına, ilerlemiş yaşına ve diğer sıkıntı ve zorluklara rağmen eserlerin sıhhati üzerinde ne kadar durduğunu, kendisinin uzun zaman yakın hizmetinde bulunmanız hasebiyle sizler bizzat şahitsiniz.
Bu tarihî seyir içerisinde dahilî ve haricî müfsid cereyanların taarruz ve tazyiklerinden, artık Devlet tarafından Risalelere sahiplenilmeye başlandığı dönemlere geldik. Üstad Hazretlerinin mühim bir arzusu olan Risale-i Nur’un Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından basıldığı bir dönemi yaşamaktayız. Bu noktada Cenab-ı Hakk’a ne kadar şükretsek zannediyorum azdır.
Fakat şu dönem içerisinde de zihinleri bulandıracak bazı menfi propagandalara ve tenkitlere şahit olmaktayız. Bu konuların birinci muhatabı olarak size bazı sorularım olacak. Lutfeder bizi aydınlatırsanız hem Risale-i Nur’un sadık okuyucularının zihinlerinde bazı istifhamların izale edilmesi hem bazı hakikatlerin tespiti ve neticesinde de fitne odaklarının fitnelerinin en aza indirilmesi sağlanabilecektir kanaatindeyim âcizane.
Muhterem ağabeyimiz eğer müsaade ederseniz evvela Diyanet İşleri Başkanlığının neşrettiği Risalelerle ilgili bazı suallerim olacak, ondan sonra da diğer istifham ve iddialarla ilgili zat-ı âlinize birkaç sual tevcih etmek istiyorum.
SUAL: Diyanet İşleri Başkanlığının neşrettiği eserlerle ilgili, hususen de İşaratü’l-İ’caz’la ilgili bazı tenkitler duymaktayız. Mesela:
- Diyanet’in neşrettiği eserlerde tashihata yardımcı olmak üzere bir Nur talebesinin bulunmadığı, bundan dolayı tashihin tam gerçekleşmediği,
- Üstad Hazretleri latince hurufatlı baskısına dahil etmediği halde, Diyanet’in İşaratü’l-İ’caz’a münafıklara ait 12 âyetin tefsir edildiği bölümü ilave ettiği,
- Diyanet’in kendine göre İşaratü’l-İ’caz ve Mesnevî-i Nuriye’ye yan notlar ve dipnotlar ilave ettiği yani şahsî fikirlerini karıştırdıkları,
- Üstad Hazretlerinin eserine takdim kabilinden bölüm eklendiği,
- Tahkik adı altında bir çalışma ile eserin diğer yayınevleri baskılarında bulunmayan bazı ilave, çıkarma vs. değişikliklere gidildiği…
İhtisaren arz etmeye çalıştığım bu tenkidleri zaman zaman işitmekteyiz. Elbette Üstad Hazretlerinin yakın talebeleri olarak sizler de bu gibi noktalarda suallere muhatap oluyorsunuzdur. Acaba bu hususlarda sizin fikriniz nedir?
CEVAB: Evet.. Evvela, Cenab-ı Hak hizmet-i imaniye ve Kur’aniyede bulunan bütün kardeşlerimizi bu kudsî hizmetlerinde muvaffak kılsın. Bizlere Hazret-i Üstad’ın vasiyet ve arzularının birer birer hayata geçtiğini görmeyi nasip ettiği için de Mevlâ Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerine ne kadar şükretsek azdır. Bu hususta gösterdikleri âlî himmetlerinden dolayı evvela Reis-i Cumhurumuza sonra da Diyanet Reisimize teşekkürlerimi arz etmek istiyorum. Onların bu husustaki dirayetli duruşları ve bu mübarek eserlerin neşri hususunda bütün sıkıntılara göğüs germeleri bizlere bu güzel günleri görmeyi nasip eyledi. İnşâallahu teâlâ Risale-i Nur’a devletimizin daha fazla sahip çıkacağından ve bütün eserleri Diyanet Riyasetinin yayınları arasında göreceğimizden eminiz. Bu hususta ve diğer hayırlı hizmetlerinde Cenab-ı Hak Reis-i Cumhurumuz’un ve Diyanet Reisimiz’in muini olsun, inayetini onların ve bizlerin üzerinden ayırmasın inşâallah.
Saniyen, her ne kadar sualiniz bir adet görünse de çok külli ve birçok suali ihtiva ediyor. Ben bu sorunuza, Diyanet’in baskısı esnasında yaşadıklarımızı anlatarak cevap vermek istiyorum.
İşaratü’l-İ’caz’ın Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından neşri ile başlayan bu -bir cihetten- yeni neşir döneminin her anına, her noktasına şahit olamasam da, kısm-ı ekserisine şahit oldum. Ayrıca Diyanet’in Risale-i Nur neşri ve sonrasında bandrol sıkıntısı ve yayınevlerine Diyanet Riyasetinin “aslına uygun metni verme” döneminde yürütülen çalışmalar içerisinde zaman zaman fiilen bulunduğumu da ifade edeyim.
Esasında İşaratü’l-İ’caz, Diyanet Riyaseti tarafından yayına hazırlanmaya başlandığı zaman Diyanet’ten bu iş ile vazifelendirilmiş kardeşlerimiz bizi de ziyaret ettiler. Eser üzerinde o zamana kadar yapmış oldukları çalışmaları ve sonrasında yapacaklarını bize anlattılar. Biz de Üstad Hazretlerinin hassas olduğu noktaları da ifade ederek fikirlerimizi söyledik. Onlar da bu noktalar üzerinde kendilerinin de hassasiyetle durduklarını bize ifade ettiler. Daha sonra Diyanet Riyaseti ile eserlerin yayına hazırlanması noktasında görüşmelerimiz, karşılıklı yardımlaşma ve istişarelerimiz bugüne kadar devam etti. Eserlerin sıhhatli neşrine ait bu gibi görüşmelerimiz daha çok hususi olduğu için şimdiye kadar -bir kısım bu işle meşgul kardeşlerimiz dışında- çok fazla bilinmiyor. Bundan dolayı zihinlerde bazı istifhamlar meydana gelmiş olabilir.
Sağolsunlar mümkün olduğu kadar talep ettiğimiz hususları yerine getirmeye çalışıyorlar. Üstad Hazretlerinin tashihinden geçen elyazması nüshaların kendilerine verilmesinden, baskı öncesi ve sonrası kontrolüne kadar eserlerin sıhhati için gerekli her konuda yardımcı olmaya çalışıyoruz. İlk baskılar çıktıktan sonra biz de, onlar da okumalarımızı yapıyoruz ve muhtemel bazı tashihat kabilinden tespit ettiğimiz hataları kendilerine bildiriyoruz, onlar da sonraki baskılarda bunları düzeltiyorlar.
İşaratü’l-İ’caz’ın baskısına Münafıklar bahsinin ilave edilmesine gelince:
Bu hususu da bize söylemişlerdi. Üstad Hazretlerinin yakın talebe ve vârislerinden o zaman hayatta olanlar, bu konuyu aramızda görüştük. Tefsirin Arapça aslı ile karşılıklı olarak basılacak olmasından dolayı bir lüzum olduğunu görerek bu konuya muvafakat verdik. Ayrıca Diyanet Riyasetinin yaptığı çalışmalar esnasında, Merhum Said Özdemir Ağabeyin hususi arşivi içinde Risale-i Nur’un latin hurufatıyla neşri dönemine ait Hazret-i Üstad’ın o zamanlarda bizlere yazdırmış olduğu birçok mektuplar içerisinde münafıklar bahsinin neşri ile ilgili mektuba baktık. Bu mektuptaki ifadeler, (BKZ. EK 2 C) bizim bu kanaatimize muvafakat edebileceğini düşündük. Hem o dönemde ve sonrasında Risale-i Nur’u tahrif eden grupla devletçe ve milletçe yaşadıklarımız, bu bölümün neşrinin ne kadar muvafık ve lüzumlu olduğunu bize gösterdi. Zira takiyye yaparak “Biz ıslahçılarız, ifsat edici değiliz” iddiasıyla, perde gerisinden çalışanlarla ilgili Üstad Hazretlerinin “münafıklar bahsi” bölümündeki tefsirinin sanki bugünü ve onları resmettiğini müşahede etmekteyiz.
İşaratü’l-İ’caz ve Mesnevi-i Nuriye’ye yan notlar ve dipnotlar ilave edilerek şahsî fikirlerin karıştırıldığı meselesine gelince:
Diyanet Riyasetinde görevli kardeşlerimiz bize bu husustan bahsettiler. Kendileri İşaratü’l-İ’caz ve Mesnevî-i Nuriye’nin Üstad Hazretlerinin kendi ifadesiyle Risale-i Nur’un fihristesi, çekirdeği ve fidanlığı olması hasebiyle sadece bu iki eserde bu çalışmanın yapılacağını söylediler. Bu çalışmanın yapılması lüzumunu da;
Evvela Kur’an-ı Kerim’den mana ve kökleri süzülerek gelen Risale-i Nur’un –onun bir çekirdeği ve Kur’an’ın hakiki bir tefsiri olan- İşaratü’l-İ’caz’dan nasıl nebean ettiğini ulemaya göstermek,
Saniyen bu iki eserden Risale-i Nur’a açılan ve giden binlerce yolu gösterip aralarındaki irtibatı müşahhaslaştırarak İşaratü’l-İ’caz’ı ya da Mesnevî-i Nuriye’yi okuyanların bu iki kitapta muhtasar olarak yazılmış her meseleyi daha iyi anlayabilmek için Risale-i Nur’a müracaat etmelerini sağlamak,
Salisen de İşaratü’l-İ’caz’ın aslı olan Arapçasının bütün İslam tefsir ve ilim kaynaklarını nasıl sadakatle ihtiva edip tefsire taşıdığını ve bu tefsirin ve de Risale-i Nur’un köklerinin bütün İslam ilim tarihi olduğunu göstermek gibi gayelere matuf olduğunu ifade ettiler.
Esasen Risale-i Nur’un cihanbaha kıymetini başta ulema ve mütefekkirler olmak üzere herkese gösterecek ve imana, Kur’an’a muhtaç gönüllere bu hakikati hakkıyla duyuracak çalışmaları yapması Diyanet Riyasetinin zaten bir vazifesidir.
Bu çalışmalarla Risale-i Nur’a şahsî fikirlerin karışması meselesine gelince:
Bu yapılan yan not, dipnot eklemelerinde; Risale-i Nur’a lügatçe ekleme, sadeleştirme tahrifi gibi şahsî fikirlerin karıştığı, Risale-i Nur’a perde olduğu hissi bizde hâsıl olmadı. Zira biz sadece İşaratü’l-İ’caz’da ve Mesnevî-i Nuriye’de yapılacağını söyledikleri bu çalışmaları, her iki kitabı Risale-i Nur ile ve geçmiş büyük ulemanın eserleri ile raptetme olarak kabul ediyoruz. Bu irtibatlandırma çalışmalarını -şahsî bir fikir olmadığı için- şahısların ve şahsî fikirlerin Risale-i Nur kullanılarak teşhir edilmesi türünden, hizmetimize muvafık olmayan bir çalışma olarak görülemeyeceği kanaatindeyim.
İşaratü’l-İ’caz’a ve Mesnevî-i Nuriye’ye takdim kabilinden eserlerin girişine ilave edilen Diyanet Reisinin önsözü ile diğer her iki eserin mahiyetini anlatan bölümlerin ilavesine gelince:
Görevli kardeşlerimiz İşaratü’l-İ’caz’da bulunan takdimin bu tefsire has olduğunu, Mesnevî-i Nuriye’de bulunan Diyanet Reisi’nin önsözünün Diyanet tarafından basılacak bütün eserlerde yer alacağını ifade ettiler. Ayrıca her iki eserin kıymetini anlatan diğer iki bölümün ise sadece bu iki esere mahsus olduğunu söylediler. Bizler de altmış yıldan fazla bir aradan sonra Risale-i Nur’u neşrederek Üstadımızın arzularından birini yerine getiren Diyanet Reisi’nin bu takdiminin hem onun hakkı olduğu hem de lüzumlu olduğu kanaat-i âcizanesini taşımaktayız. Diğer iki bölümün ilave edilmesine ise Diyanet Riyasetine mahsus olarak ve sadece bu iki kitap için muvafakat verdik.
Tahkik adlı çalışmaya gelince:
Bu ilmin maksadı ile, bizlerin Risale-i Nur’u neşrederken Üstad’ın tashihinden veya nazarından geçmiş elyazması nüshalara istinaden yaptığımız çalışmaların maksadı aynı.
Esasında Hazret-i Üstad ile birlikte iken, eserlerin tashihi hususunda ne kadar dikkatle ve önemle durduğunu bizzat müşahede etmekteydik. Zira insan kusuru diyebileceğimiz birçok sebeple Risalelerde atlama, ilave ve değişiklik türünden dikkatten kaçan hatalar olabiliyordu. Üstad Hazretleri de ekser vaktini buna hasrederek bu hataları tashih etmeye çalışıyordu.
Bizler de hem Muazzez Üstadımızın yakın talebeleri hem de Risale-i Nur’un neşrinde bilfiil çalışan mütehassıs kardeşlerimiz hep birlikte Risaleleri en sıhhatli şekilde okuyucularına ulaştırmak için gayret sarf etmekteyiz. Diyanet Riyasetinin bu tahkik çalışmasını da Hazret-i Üstadımızın bizlerden istediği, Risale-i Nur’un daha sıhhatli ve sadakatli neşrine bir iştirak manasında değerlendiriyoruz.
Evvela bu çalışma vesilesiyle Diyanet Riyaseti’nden görevli kardeşlerimiz ile, bizzat Hazret-i Üstad’a ve o döneme ait bütün elyazması, teksir, matbu’ –yurt içi ve yurt dışında– şahıs ve müesseselerde dağılmış halde bulunan kitap, mektup, belge vesair nüshalar toplanarak Hizmet Vakfı’nda mevcut dijital arşiv daha da genişletildi. Ve halen de bu çalışmalar devam etmekte ve ne kadar nüsha ve belgeye ulaşılırsa, Risale-i Nur’un neşrinde o kadar zengin bir kaynak olacağı kanaatindeyiz.
Saniyen, bu tahkik çalışması Risale-i Nur’un sıhhatli neşri hususunda gerek matbaa ile ilk neşirde şartların ve imkanların yetersizliğinden kaynaklanan ve gerekse de eskiyazıdan yeniyazıya aktarmadaki hataların en aza indirilmesi hususunda da ayrıca mühim bir vesile oldu.
Bu tahkik adlı çalışma ile Risale metinlerinde ilave, çıkarma gibi bazı tasarruflar yapıldığı meselesine gelince:
Diyanet Riyaseti’nden görevli kardeşlerimiz bu çalışmanın neticesinde ortaya çıkan bu gibi hususları bizlerle paylaşmakta ve bizim neşir heyetlerimiz de ilgili yerleri incelemektedir. Neredeyse bu tasarrufların tamamının arşiv çalışması neticesinde ulaştığımız el yazma nüshalar arasında Üstad Hazretlerinin bizzat kendi el yazısı ile yaptığı tashihleri kitaba işleme ya da bu tahkik ilminin usulüne göre elyazmalarının ekserisinde geçen ifadeyi esas kabul ederek Risale metninde değişiklik yapma şeklinde gerçekleştiğini söyleyebilirim. Evet eserleri okuyanlar o el yazması nüshayı ya da bu hususları bilmedikleri için, eski baskı nüshalar ile yeniler arasındaki bu farkları gördüklerinde zihinlerinde tereddüt hâsıl olabilmekte. Bu meselenin hakikati bu şekildedir.
SUAL: Muhterem ağabeyimiz malumunuz olduğu üzere bandrol meselesi ortaya çıktıktan sonra, Bakanlar Kurulu tarafından Risale-i Nur’un aslına uygun metnini yayınevlerine verme vazifesi Diyanet İşleri Başkanlığının uhdesine verilmişti. Diyanet’in yayınevlerine verdiği metinlerde Risale-i Nur’un eski nüshalarında görmediğimiz bazı değişikliklere gidildiğini görmekteyiz. Bu hususta muhakkak ki sizlerin de işittiğiniz bazı tenkitlere şahit oluyoruz. Mesela,
- Risale-i Nur’un metinlerinde kelime, cümle, paragraf düzeyinde eski nüshalarda bulunmayan bazı çıkarma, ilave kabilinden değişikliklere gidildiği,
- Şualar, Lâhikalar, Asâ-yı Musa’dan vs. bazı bölümlerin çıkarıldığı ya da yerlerinin değiştirildiği,
- Tarihçe-i Hayat’ta bazı resimlerin çıkarıldığı,
- Envar Neşriyat’ın son baskısında yıllardır alışık olduğumuz sayfa düzeninin değiştiği…
Uzun senelerdir Risale-i Nur’u okuyanların karşılaştıkları ve zihinlerinde istifhamlar oluşturan bu hususlarla ilgili sizin değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?
CEVAB: Sinsi ve müfsid bir cereyan tarafından, sadeleştirme perdesi altında Risale-i Nur’un tahrif edilmesi sürecini yaşadık. O dönemde hükümetimiz bir irade ortaya koyarak Risale-i Nur’un böyle mütecaviz bir şekilde tahrif edilmesine engel olmak istedi. Bunun için de Bakanlar Kurulu, “Risale-i Nur eserleri üzerindeki hakların Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından kullanılmasına” dair bir karar verdi.
Diyanet’e bu görev verilmezden evvel Envar Neşriyat, Sözler, İhlas Nur ve RNK Yayınevleri olarak bir çalışma yürütmekteydik. Risale-i Nur’u neşreden yayınevlerinin nüshalarındaki farkları tespit edip müşterek bir metin birliğine ulaşma çalışması. Bu çalışma birkaç sene devam etti. Ve Bakanlar Kurulu Kararının çıktığı dönemde biz de bu çalışmamızı büyük bir ölçüde ikmal etmiştik.
Bakanlar Kurulu’nun bu kararından sonra muhterem Diyanet Reisi, Risale-i Nur’u neşreden yayınevlerini bir araya getirerek bir toplantı yaptı. Bu toplantıda bütün yayınevlerine Risale-i Nur’un metni üzerinde bir tahkik çalışması yapıp yapmadıklarını sordu. Bizler de hem o dönemki elyazması nüshalara istinad ederek hem de dört yayınevinin nüshasını karşılaştırma sonucunda yaptığımız bu çalışmadan bahsedince, kendileri bunun bir nevi tahkik çalışması olduğunu ifade ederek yaptığımız çalışmayı bizden talep ettiler. Bizim haricimizde o toplantıda hazır bulunan yayınevleri arasında sadece Hayrat Neşriyat’ın mümessilleri de bu türden bir çalışma yaptıklarını ifade etti. Diyanet Reisi ayrıca onlardan da yaptıkları çalışmayı göndermelerini istedi.
Bizler yaptığımız nüsha birliği çalışmasını hem CD ve hem de kağıt çıktı halinde Diyanet Riyaseti’ne ulaştırdık. Kendileri incelemeleri neticesinde, bizim nüsha birliği sonucunda ortaya çıkardığımız metni, en sıhhatli metin olarak değerlendirdiklerini ve bu metni yayınevlerine vereceklerini ifade ettiler. Bunun neticesinde nüsha birliği çalışmasında bizzat başında bulunduğum heyetler tarafından yapılan tashihli metni, Diyanet Riyaseti yayınevlerine verdi. Burada Risale-i Nur’un yeni baskılarında okuyucuların görmüş oldukları kelime, cümle, paragraf türünden ilave, çıkarma ve değişiklikler bu dört yayınevinin yapmış olduğu ve elyazmalarına istinad eden nüsha birliği çalışmasındaki tashihlerdir.
Neticede bandrol meselesi ortaya çıkmamış olsaydı dahi bu dört yayınevi, nüsha birleştirmesi çalışması ile yaptıkları bu metni kendi neşirlerinde zaten uygulayacaklardı.
Şualar, Lâhikalar gibi bazı Risalelerde meydana gelen değişikliklere gelince:
Bu hususta Diyanet Riyaseti ve Hazret-i Üstad’ın vârisleri olarak bizler o dönemde kendi aramızda birçok veçhesiyle bu hususları istişare ettik. Zira Üstad Hazretleri hayatta iken neşretmiş olduğu latin hurufatlı eserler üzerinde ağabeyler tarafından Hazret-i Üstad’ın dâr-ı bekaya irtihalinin ardından, zaman içerisinde bazı ilavelerde bulunulduğunu bilmekteydik. Bu ilavelerden bir bölümünün Üstad Hazretlerinin emri sonucunda ilave edildiğine bizzat şahidim. Ayrıca ağabeyler de Üstadımızın verdiği salahiyete istinaden ve istişareleri neticesinde, fayda mülahaza ederek yine Hazret-i Üstad’a ait olan bazı küçük bölüm ve mektupları ilave ettiler.
Fakat bandrol meselesinin sonrasında ortaya çıkabilecek fitne ve fesadı, mahkeme safahatına kadar gidebilecek anlaşmazlıkları nazar-ı dikkate alarak ve ayrıca Diyanet Riyaseti’nin çalışmasını kolaylaştırmak ve ihtilafları en aza indirmek için Üstad Hazretlerinin bizzat görevlendirdiği naşirler olan merhum Said Özdemir ile merhum Ahmet Aytimur Ağabey ve ayrıca benim ile merhum Abdullah Yeğin Ağabey eserlerin 1960 yılı öncesindeki ilk haline geri döndürülebileceğini yani bu bölümlerin çıkartılabileceğini ifade eden birer mektup yazdık.
Bunun sonucunda, uzun bir süredir neşredilmeyi bekleyen eserlerimizin önündeki maniler bertaraf edilmiş oldu ve eserler Muazzez Üstadımızın dar-ı bekaya irtihalinden evvelki haline yani Üstad Hazretlerinin bizzat muvafakat etmiş olduğu dönemki haline geri döndürülmüş oldu. Asa-yı Musa’nın sonundaki takriz nev’inden olan mektuplar, Şualar’da 14. Şua’dan Hata Savab Cetveli ile bir kısım mektup ve müdafaaların ve Tarihçe-i Hayat’taki bazı resimlerin çıkarılması da bundan kaynaklanmaktadır. Diyanet Riyaseti ile birlikte yayınevlerinin ortaya koyduğu bu metin birliğinin inşâallah devam etmesini Cenab-ı Mevlâ’dan niyaz ediyorum.
Risale-i Nur’un son baskısında sayfa düzeninin değişmesi meselesine gelince:
Bunun birkaç sebebi oldu: Evvela 30-40 yıl evvelki dönemin şartlarına göre baskı ve mizanpajı yapılmış eserleri okumaktaydık ve bu haliyle kitaplar üzerinde uzun yıllardır ulemanın, lügatçilerin vs. ifade ettiği ve yapılması lüzumunu ifade ettikleri çalışmaları yapamıyorduk. Bu bandrol meselesinden evvel, eserler üzerinde yapacağımız yeni bir tasarım çalışması konusunda istişarelerimiz devam etmekteydi. Bandrol sürecinde eserlerden bazı mektup ve bölümlerin çıkarılması, yer değiştirmelerin olması gibi hususlar; bizim bazı eserlerin yeniden tasarımını yapmamızı mecburi hale getirdi. Külliyatta kelime yazılışları, noktalama işaretleri ve parağraflama ile ilgili ehil bir heyetçe dört sene süren bir çalışma da yapılmış fakat kitap baskılarına aktarılamamıştı. Bizler de bütün Risale-i Nur üzerinde bu tasarım çalışmasının yapılmasının uygun olacağı neticesine ulaştık. Bunun neticesinde yeni baskı eserlerde, eski baskılardaki aynı sayfaları muhafaza edemedik.
Burada bir konuya temas etmeden geçemiyeceğim. Bazı kardeşlerimiz Külliyat metninde mevcut imla işaretleri ve parağraflar, Hazret-i Üstadımız zamanında yazılan eserlerden geliyor gibi düşünebilirler. O zamanlar böyle şeyler kısmen vardı fakat Üstadımız onları değil kelimelerdeki yanlışlıkları düzeltirdi. Hattâ ilk zamanlarda yazılan bazı risalelerde bölüm başlıkları bile satırın devamında yazılmış. Yani Birinci Söz mesela satırın ortasında bitmiş. Hemen İkinci Söz aynı satırda başlıyor ve devam ediyor. Hülasa: Kitapların esas metnine dahil olmayan bu gibi hususlar, zamanla tekâmül ediyor, şekilleniyor. Manaların daha rahat anlaşılmasına hizmet ediyor.
SUAL: Muhterem ağabeyimiz, sizi yorduğumuzun farkındayız ancak son bir soru olarak şu hususla ilgili de bizleri bilgilendirmenizi istirham ediyoruz. Çok uzun zamandır “Külliyatta Kürt, Kürdistan kelimelerinin değiştirildiği ve Münafıklar bahsi, Vehhabiler bahsi, Lem’alar Mecmuası içinde bir kısım Lem’alar gibi bazı bölümlerin Üstad’ın izni olmaksızın Risale-i Nur’un latin hurufatlı neşrinde çıkarıldığı” şeklinde itham ve iddiaları duymaktayız. Bu hususta işin hakikatini bize söyler misiniz?
CEVAB: Bu hususlarda 1970’lerden beri bazı merkezler tarafından fitne üretilme gayreti var. Ve maalesef bazı kardeşlerimiz de bu iddiaların tesiri altında kalabiliyorlar. Bizler Üstad Hazretlerinin yakın hizmetinde bulunanlar olarak defaatle bu hususlardaki gördüklerimizi, bildiklerimizi ve bu meselelerin aslını lâhikalar neşrederek anlatmaya çalıştık (BKZ. EK 3). Ancak devamlı surette bu hususların dile getirilmesinin maksatlı olduğunu görüyoruz.
Bizlerin sözlü beyanları kâfi iken, bu hususta yıllardır ifade ettiğimiz hususları teyit edecek bilgi ve belgeler de elimizde mevcut elhamdülillah. (BKZ. EK 1 ve 2)
Cenab-ı Hak’tan niyazımız;
mahzâ Peygamberimizin yolu, Kur’an ve iman hizmeti olan Risale-i Nur eserleri ile hizmet-i Kur’aniye ve imaniyeyi, üzerlerine atılmak istenen her türlü lekeden, önlerine çıkarılmak istenen her türlü engelden mahfuz ve muhafaza eylemesi, bütün aktar-ı âleme bu iman ve Kur’an hakikatlerini bütün safiyetiyle ulaştırması, bizlere de bu hizmette ihlas, sadakat ve istikamet içerisinde bütün ruh u canımız ile çalışmayı nasip eylemesidir.
EK – 1 (A)
Münazarat’ta Bizzat Üstadımızın Tasarrufları
Münazarat’ın matbu’ ve elyazma nüshalarında Üstadımızın pek çok tashihleri olmuştur. Bunlardan numune olarak birkaç sayfayı alıyoruz. Münazarat’ın Matbaa-i Ebuzziya, 1329 baskısında s. 120’de: “Hazinelere değer olan milliyetine” cümlesine Üstadımızın kendi el yazısı ile ilavesi: “Yani üçyüz milyonun uhuvvetini ve manevî yardımlarını kazandıran İslamiyet milliyetine”
|
EK – 1 (B)
Münazarat’ta Bizzat Üstadımızın Tasarrufları
Münazarat’ın Matbaa-i Ebuzziya, 1329 baskısında s. 147’de: “Ekrad” kelimesinin üstünü çizerek Hz. Üstadımız kendi el yazısı ile “Vilayat-ı Şarkiye” yazmıştır.
|
EK – 1 (C)
Münazarat’ta Bizzat Üstadımızın Tasarrufları
Münazarat’ın Matbaa-i Ebuzziya, 1329 baskısında s. 156 beşinci satırda “Kürd” kelimesinden sonra Üstadımız kendi el yazısı ile “Türk” kelimesini ilave etmişler. Dipnottaki “İhtar” sonunda da: “Dersini dinlemediniz, dehşetli tokatını yediniz.” ilave etmişlerdir.
|
EK – 1 (D)
Münazarat’ta Bizzat Üstadımızın Tasarrufları
Münazarat’ın Matbaa-i Ebuzziya, 1329 baskısında s. 122’de Üstadımızın kendi el yazısı ile sonradan yazdığı not: “Kırkbeş sene evvel bedevi aşaire olan bu dersler, şimdi Nur’un şakirdlerine bir ders olabilir diye kalbime ihtar edildi. Ben de Medreset-üz Zehra erkânına havale ederim. Lüzumsuz, münasib olmayan kelimeleri çıkarıp bu zamana ve Nurculara muvafık kısmını yazsınlar. Tâ Eski Said dahi bir Nurcu olsun, o zamanda münferid kalmasın.”
|
EK – 1 (E)
Münazarat’ta Bizzat Üstadımızın Tasarrufları
Münazarat adlı eserin bir elyazma nüshasının 67. sayfası birinci satırında: “Kürdlerin” kelimesinden sonra “Türklerin” kelimesini ilave etmişlerdir.
|
EK – 1 (F)
Bir Elyazmada Bizzat Üstadımızın Tasarrufları
31 Mart hadisesinde askerlere hitaben neşrettiği makalesinin bir elyazma nüshasında: Üçüncü satırda “bitti” kelimesi iyi yazılmadığı için üstüne tekrar yazmış. Yine aynı satırda “şefkatlerine” kelimesinde “şın” harfinin noktaları unutulduğu için o noktaları koymuş. Beşinci satırda “farz-ı ayndır” kelimesini “farzdır” diye değiştirmiş. İmzasında da “Bedîüzzaman” kelimesini çizip, “Kürdî”yi de “Ennursî”ye çevirmiş.
|
EK – 1 (G)
İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi’nde Bizzat Üstadımızın Tasarrufları
İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi’nin elyazma nüshalarında Üstadımızın pek çok tashihleri olmuştur. Bunlardan numune olarak bir sayfayı alıyoruz. Üstten 6. ve alttan 4. satırlardaki “Kürdistan” kelimelerini çizip “Vilayat-ı Şarkıye” yazmış. Resimde görüldüğü gibi sayfa içinde çok ilave ve değişiklikler yapmıştır.
|
EK – 2 (A)
LATİN HURUFATLI BASKILARDA BAZI BÖLÜMLERİN ÇIKARILMASI
Basılmadan önce Üstad Bediüzzaman’a forma forma gönderilerek tashih edildiği.
Bu muhtevada birçok mektup vardır.
Mektubun konumuzla ilgili kısmı: “Sâniyen: Isparta’ya Cuma günü geldik. Gönderilen (7) formayı aldık yani 144’üncü sahifeye kadar. Fakat 6’ncı forma gelmemiş, onun yerine 4’üncü forma mükerrer gelmiş. Lüzum ederse mükerrer olan formayı size gönderelim, 6’ncı formayı bize gönderiniz.”
|
EK – 2 (B)
Basılmadan önce Üstad Bediüzzaman’a forma forma gönderilerek tashih edildiği.
Mektubun konumuzla ilgili kısmı: “Aziz, sıddık kardeşlerimiz Lem’alar mecmuasına ait sekseninci sahifeye kadar olan formaları aldık. Üstadımız ve bizler size binler barekallah diyoruz. Manayı bozacak hiç yanlışını görmediğimiz için size hata savab cetveli göndermiyoruz.”
|
EK – 2 (C)
İşârâtü’l-İ’câz’ın Latin hurufu baskısından “Münafıklar Bahsi”nin çıkarılması.
Mektubun konumuzla ilgili kısmı: “Sâdisen: Türkçe tefsir baştan nihayete kadar tamamıyla yazılacak. Münafıklara dair bahisten herkes istifade edemiyor. Bu kısmın bir zeyl gibi ayrı bir cilt olması ve haslar gibi mahdut kimselere verilmesi hususunu cilt vaktinde düşüneceğiz. O cilde ait bir meseledir.” |
EK – 2 (D)
Lem’alar’ın Latin hurufu baskısına 8, 9, 18, 27, 28 ve 29. Lemaların girmeyeceğine dair
Mektubun konumuzla ilgili kısmı: “Notlar: Lem’alar’a 8-9-18-27-28-29. Lem’alar derc edilmeyecek.”
|
EK – 2 (E)
Mektubat Mecmuasında 28. Mektupta “6. Risale Olan 6. Mesele” başlıklı Vehhabiler bahsinin Latin hurufu baskıya girmeyeceğine dair
Mektubun konumuzla ilgili kısmı: “Aziz, sıddık kardeşimiz Ceylan Evvela: Şimdi Hicaz hem Risale-i Nur’a hem bize yaklaştığı ve Hicaz’ın hatırı için matbu Mektubat’ın 213. sahifesinde Vehhabiler hakkında Altıncı Risale olan Altıncı Mesele şimdilik neşredilmese münasip olur.” |
EK – 3 ÜSTAD HAZRETLERİNİN VÂRİS TALEBELERİNİN SÖZKONUSU İDDİALARA CEVABEN NEŞRETTİĞİ LÂHİKALAR (A)
1976 yılında “Tahirî Mutlu, Mustafa Sungur, Bayram Yüksel, Hüsnü Bayram ve Abdullah Yeğin” Ağabeylerin imzası ile Sebil Dergisindeki iddialara verdikleri cevabın son sayfası:
EK – 3 (B)
1986 yılında “Mustafa Sungur, Bayram Yüksel, Hüsnü Bayram ve Abdullah Yeğin” Ağabeylerin cevabî lâhikasının son sayfası:
EK – 3 (C)
Mart 1994 tarihinde “Mustafa Sungur, Hüsnü Bayram, Bayram Yüksel, Abdullah Yeğin, Ahmed Aytimur ve Said Özdemir” Ağabeylerin imzası ile verilen cevabın son sayfası:
EK – 3 (D)
1987 senesinde Merhum Abdülkadir Badıllı Ağabeyin “Risale-i Nur’un Muhtasar Te’lif ve Neşir Tarihçesi” adıyla yazdığı eserin nüsha farklarıyla ilgili sayfası:
kaynak: nurdanhaber.com