Nurdanhaber-Haber Merkezi
İstanbul’da gerçekleşen ve 37 ülkeden 125 Müslüman dini liderin katıldığı zirvede, dört gün boyunca ‘Kesret İçinde Vahdet: “Hikmet ve Barış’ı Birlikte Düşünmek’ başlığı altında müzakereler yapıldı.
Dört günlük yoğun çalışmanın ardından zirve, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in okuduğu sonuç bildirgesiyle sona erdi.
Asya-Pasifik ülkelerinde yaşayan Müslümanlarla tanışmak, onlarla marifet alışverişinde bulunmak, karşılıklı fikir teatisi yapmak, iş birliği alanlarını geliştirmek, ihmal edilmiş, aşınmış ve yara almış kardeşliği yeniden ihya etmek, yardımlaşma ve dayanışma içerisinde olmak amacıyla düzenlenen zirvenin kamuoyuyla paylaşılan sonuç bildirgesinde şu maddeler yer aldı;
“Ankara’da meydana gelen terör saldırısı, Müslüman dini liderler tarafından şiddetle telin edilmiştir…”
10 Ekim 2015 tarihinde Ankara’da meydana gelen ve 99 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine, onlarca vatandaşımızın da yaralanmasına neden olan menfur terör saldırısı, Asya-Pasifik Ülkeleri Müslüman Dini Liderler ve katılımcılar tarafından şiddetle telin edilmiştir. Sadece Türkiye özelinde değil dünyanın herhangi bir yerinde masum insanların canına kastederek kendi meş’um hedeflerine ulaşmak isteyenlere, İslam’ın yüce ilke ve prensipleri asla onay vermez. Tüm mahlûkata karşı şefkat ve rahmetle muameleyi emreden Din-i Mübin-i İslâm, kimden gelirse gelsin, amacı ne olursa olsun terörün her türlüsünü reddeder. “Bir insanı katleden tüm insanlığı katletmiş gibidir.
“Bütün Müslümanlar, kitle eğitim programları üzerinde çalışmalıdır…”
Bu yıl hac farizası yerine getirilirken meydana gelen faciadan dolayı bütün İslâm ümmeti incinmiş ve rahatsız olmuştur. Bu elim hadiselerin bir daha yaşanmaması için hac ibadetinin ruhsatları ile amel edilmeli, meşâir intikalleri farklı zamanlara yayılmalıdır. Bütün Müslümanlar, makâsıdu’ş-şeria eksenli bir dindarlığı geliştirmek için, kitle eğitim programları üzerinde çalışmalıdır. Ayrıca hac organizasyonu bütün boyutlarıyla yeniden gözden geçirilmelidir.
“Müslüman dünya, içinden geçtiği zorlu süreci, ilim, hikmet ve marifet yoluyla, barış, adalet ve merhameti yeniden tesis etmeleriyle atlatabilir…”
İslâm dini ve İslâm dünyası, bugün, tarihin en zor süreçlerinden birini yaşamaktadır. Dahili ve harici pek çok sâikle başta Suriye, Irak, Filistin/Gazze, Afganistan ve Myanmar/Arakan olmak üzere dünyanın muhtelif yerlerinde Müslümanların karşı karşıya kaldığı şiddet, savaş, terör, çatışma ve kaos ortamı, Bilad-ı Şam’ın sürekli tahrip edilmesi, katledilen masum canlar, yaşanan mazlumiyet ve mağduriyetler, vicdan sahibi herkesi ve bütün Müslümanları derinden sarsmaktadır. Müslüman dünyanın içinden geçmekte olduğu bu zorlu süreci en az zararla atlatarak yeniden selam, eman ve güven ortamına kavuşturulması, imanları, kalpleri ve gayeleri bir olan Müslümanların, coğrafyaları birbirine ne kadar uzak olursa olsun, dilleri, ırkları, mezhep ve meşrepleri ne kadar farklı olursa olsun çokluk içinde birliği sağlamalarına, İslâm’ın insanlığa takdim ettiği ilim, hikmet ve marifet yolunu takip etmelerine, barış, adalet ve merhameti yeniden tesis etmelerine ve kurumsallaştırmalarına bağlıdır.
“Yeryüzünde hiçbir Müslüman, Mescid-i Aksa’ya yönelik tecavüz girişimini asla kabul etmez ve etmeyecektir…”
Yarım asrı aşan bir süredir bütün dünya Müslümanlarının kanayan yarası olan Filistin sorunu, son zamanlarda Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya yönelik çirkin saldırılar ile birlikte tehlikeli bir boyuta ulaşmış; bölge, yeniden bir ateş sarmalına dönüşmüştür. İslâm’ın ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa’ya yönelik müdahale ve işgaller, Müslümanların bu mabette ibadet etme özgürlüklerinin kısıtlanması, mescidin zamansal ve mekânsal taksimi plânları, hem temel insan haklarını, din ve vicdan özgürlüğünü hiçe saymak, hem de insanlığın ortak kazanımları arasında yer alan mabet masuniyetini açıkça ihlal etmektir. Mescid-i Aksa’ya yapılan saldırılar, dünyadaki bütün Müslümanlara yöneliktir. Yeryüzünde hiçbir Müslüman, Mescid-i Aksa’ya yönelik tecavüz girişimini asla kabul etmez ve etmeyecektir. Mescid-i Aksa, tıpkı Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevî gibi bütün Müslümanların mukaddes ve ortak değeridir. Kudüs, hiçbir şekilde Müslüman varlığından ayrı düşünülemez. Mescid-i Aksa, Müslümanların mabedi olma hüviyetinden, Harem Bölgesi de tarih boyunca var olan dinî ve manevî statüsünden çıkarılamaz.
“Müslümanlar, mezhepçiliğin ve aşırı-zorlama yorumlara dayalı din anlayışlarının beslediği çatışmalardan, birlik ve dayanışma ruhuyla kurtulabilir…”
İslam’ın hem gelenekte hem de modern dünyada korunmasına azami derecede dikkat edilmesi gereken en temel özellikleri arasında “kesret içinde vahdet” gelmektedir. Çokluk dünyasının gereklilikleri, ölçüt ve değerleri ne kadar çok çeşitlilik arz ederse etsin, Müslümanlar için gerekli ve geçerli olanı temel/ortak sabiteler etrafında birlik ve dayanışma içerisinde insanlara örnek bir ümmet olmayı başarmaktır. Müslümanlar, mezhepçiliğin ve aşırı-zorlama yorumlara dayalı din anlayışlarının beslediği çatışmalar dahil her türlü şiddet ve kaos ortamından ancak bu şekilde kurtulabileceklerdir.
“İslâm, ilke olarak kin, nefret ve düşmanlığı meneder ve her koşulda hak, hukuk, adalet ve barışı önceler…”
İslâm dini, insanlığa barış, huzur, güven ve iki cihan saadeti sağlamak için gelmiştir. İslâm, ilke olarak kin, nefret ve düşmanlığı meneder ve her koşulda hak, hukuk, adalet ve barışı önceler. İslâm, hukukî olmayan ve meşruiyet temeli bulunmayan şiddet ve çatışmayı asla onaylamaz. İslâm coğrafyasında yaşanan çatışmaları durdurmak, barış ve sükûneti yeniden sağlamak, Müslümanlar arasında kardeşliği korumak, İslam beldelerinde huzur ve esenlik ortamını tesis etmek için, Diyanet İşleri Başkanlığının girişimleriyle başlatılan “Dünya İslâm Bilginleri, Barış, İtidal ve Sağduyu İnisiyatifi” ne bağlı olarak oluşturulan “Barış, İtidal ve Sağduyu İnisiyatifi Daimi Temas Grubu” ülkeler nezdindeki çalışmalarına devam etmeli; elde edilen sonuçlar Asya-Pasifik ülkeleriyle de paylaşılmalıdır.
“İslamofobia ve onun tetiklediği İslâm karşıtı tutumlar, bugün topyekûn dünya barışına gölge düşürmektedir…”
Avrupa başta olmak üzere, Batı dünyasında hastalıklı bir tutum olarak tezahür eden İslamofobia ve onun tetiklediği İslâm karşıtı tutumlar, bugün topyekûn dünya barışına gölge düşürmektedir. Bir endüstri hâline getirilen İslamofobia, kültürel bir yanılsamadır ve haddizatında bir insanlık suçudur. İslâm başta olmak üzere dinlerin mukeddesatına yapılan hakaret, tezyif ve tahkir girişimleri uluslararası hukuk metinlerinde birer nefret suçu olarak nitelenmeli, bu hususta çatışmayı değil, barış ve çözümü esas alan çaba ve gayretler teşvik edilmelidir.
“İslam’a zarar vermeyi kendisine hedef seçen kimi ülke ve çevrelerin her Müslümanı “potansiyel bir terörist” olarak yansıtma çabaları asla kabul edilemez…”
Değişen konjöktürel nedenlerle tüm dünyada İslam’a ve İslâm imajına zarar vermeyi kendisine hedef seçen kimi ülke ve çevreler nezdinde hemen her Müslümanı “potansiyel bir terörist” olarak yansıtma çabaları asla kabul edilemez. Geleneksel oryantalist düşüncenin yeni biçimleri arasında yer alan bu tür bakış açılarının, gerçekte İslam düşmanlığı üzerinde çalışılmış mühendisliklerin birer ürünü olduğu izahtan varestedir. Bu ameliye içinde hem Müslümanların hem de genel kamuoyunun algıları manipüle edilmekte, İslam düşmanlığı inceltilmiş yöntem ve tekniklerle adeta kurumsallaştırılmaktadır.
“İslam dünyasında mezhep farklılıklarını istismar ederek, cepheleşme oluşturma çabaları kaygı vericidir…”
İslam dünyasında mezhep farklılıklarını istismar ederek, cepheleşme oluşturma çabaları kaygı vericidir. Bilhassa Şiileştirme ve Selefileştirme üzerinden tırmandırılmak istenen gerginlikler, İslâm coğrafyasının kendi gerçekliğini altüst edecek müdahale ve arayışlar, ümmetin birlik ve beraberliğini tehdit etmektedir. Doğru bilgi ve sahih arayış içinde sürekli kendini yenileme gayretinde olan bir muhteviyat geleceğimizi aydınlatacaktır.
“Bazı mezhepçi akımların, Asya-Pasifik Coğrafyasındaki adalarda ideolojisine taraftar toplamak için oralara maddi imkânları seferber etmesi gayr-i ahlakiliktir…”
Bazı mezhepçi ve aşırı-zorlama yorumlara dayalı kimi dini akımların, dünyada İslâm’ı tanımayan milyarlarca insan varken Asya-Pasifik Coğrafyasındaki adalarda bin bir zorlukla varlıklarını devam ettirmeye çalışan Müslüman azınlıkların doğrudan talep ve ihtiyaçlarını karşılamak yerine, kendi mezhebine, meşrebine, ideolojik düşüncesine, uçlarda yer alan din anlayışına bu adalardaki Müslüman azınlıklardan yeni taraftarlar toplamak amacıyla oralara maddi imkânları seferber etmesi en hafif ifadeyle gayr-i ahlakiliktir.
“Dini bilginin bilinen çerçevede işleyen yapısı, varlığımızı, güç ve irademizi besleyici karakterinden uzaklaşmış durumdadır…”
Dini bilginin bilinen çerçevede işleyen yapısı, varlığımızı, güç ve irademizi besleyici karakterinden uzaklaşmış durumdadır. Bugün geleneğin müstakim takipçilerini izleyerek ihya ve ıslaha ağırlık verip, müfredatımızı yeniden gözden geçirmek suretiyle günün icapları içinde sağlıklı arayışlara fırsat tanınmalıdır.
“Ahlak ve hukuk tanımayan kirli savaşları cihat telakki eden bazı anlayışların, Asya-Pasifik ülkelerindeki Müslümanlara sirayet etmemesi büyük önem arz etmektedir…”
Orta Doğu’da ortaya çıkan ve İslâm’ı tekeline alan, kendisi gibi inanmayanları tekfir eden, ahlak ve hukuk tanımayan kirli savaşları cihat olarak telakki eden bazı türedi anlayışların, Asya-Pasifik ülkelerindeki Müslümanlara sirayet etmemesi için bu coğrafyalardaki kadim dinî, kültürel ve tarihî dokunun korunması büyük önem arz etmektedir. Bu çerçevede bilhassa sahih dinî kaynaklar, din eğitimi, din hizmetleri, âlim yetiştirme düzeni, eğitim ve medrese sistemi günümüz şartlarında yeniden tahkim edilmelidir. Söz konusu alanlardaki eksikliklerin tamamlanması, ihtiyaç ve taleplerin karşılanması için İslâm kültür ve medeniyetinin zengin bilgi mirası, Asya-Pasifik ülkelerinin dinî-ilmî sahalardaki birikimi, Türkiye’nin ilahiyat müktesabatı ile Diyanet İşleri Başkanlığının tecrübesi dikkate alınarak, din eğitimi ve dini yayınlar alanlarında ortak çalışmalar yapılmalıdır.
“Diyanet İşleri Başkanlığı ile Asya-Pasifik ülkelerinin dini kurum ve kuruluşları arasında mütekabiliyet ve ortak hizmet standartları geliştirilmelidir…”
Diyanet İşleri Başkanlığı ile Asya-Pasifik ülkelerinin dini kurum ve kuruluşları arasında mütekabiliyet ve ortak hizmet standartları geliştirilmeli, bilgi ve tecrübe paylaşımı sağlanmalıdır. Bu çerçevede ilgili ülkelerin dinî kurum ve kuruluşlarının yapılarının bilinmesi kadar Diyanet İşleri Başkanlığının ilmî, idarî ve bürokratik yapısının bilinmesine de ihtiyaç bulunmaktadır. Bu amaçla dini kurum ve kuruluşlar arasında daha güçlü bir iletişim kurulmalı, istişareler yapılmalı ve işbirliği yoluna gidilmelidir.
“Din eğitimi müfredatlarının güncellenmesi gerekmektedir…”
Asya-Pasifik ülkelerinde yaşayan Müslümanlar, özellikle gençlere, yeni kuşaklara ve kadınlara sağlıklı din eğitimi sunma konusunda sorunlar yaşamaktadır. Genç kuşakları anlayan, onlarla sağlıklı iletişime girebilen kültürel bir atmosfere, farklı toplum kesimlerine yönelik din eğitimi imkânlarının oluşturulmasına, ayrıca sosyal medyada ve internet ortamında sahih dini bilginin paylaşıldığı networkların kurulmasına ihtiyaç vardır. Din eğitimi müfredatlarının güncellenmesi ve online müfredat hazırlanması gerekmektedir. Hazırlanacak müfredat ve programlar, bilgiyi dini ve gayr-i dinî diyerek bölmeyen, insani ve toplumsal gerçeklikleri dikkate alan, geleneksel bilgi mirasıyla günümüz olgusunu birlikte değerlendiren, bilgi ve bilim üreten bir anlayışa sahip olmalıdır. İslâm’ın şefkat ve merhamet, itidal ve sağduyu, hoşgörü ve müsamaha, hayırlı ve vasat ümmet anlayışını yansıtmalıdır. Bu bağlamda Türkiye’de din eğitimi veren Kur’an kursları, imam-hatip liseleri ve ilahiyat fakülteleri ile dini yüksek ihtisas merkezlerinin kurumsal yapıları ve öğretim programları, Asya-Pasifik Müslümanlarının istifadesine sunulmalıdır.
“Türkiye’de öğrenim görmek üzere konuk öğrenci getirilmesi yönünde işbirliği artırılmalıdır…”
Türkiye’deki Kur’an Kurslarında, İmam-Hatip Liselerinde ve İlahiyat Fakültelerinde (lisans ve lisanüstü) öğrenim görmek üzere Asya-Pasifik ülkelerinin her birinden konuk öğrenci getirilmesi yönünde var olan işbirliği daha da artırılmalıdır.
“Asya-Pasifik ülkelerindeki din görevlilerinin Diyanet İşleri Başkanlığında hizmet içi eğitim kurslarından yararlanabilmesi için işbirliği yapılmalıdır…”
Asya-Pasifik ülkelerinde din eğitimi veren öğreticiler ile din hizmetleri sunan din görevlilerinin Diyanet İşleri Başkanlığında hizmet içi eğitim kurslarından yararlanabilmesi için işbirliği yapılmalıdır.
“Kardeş şehir projesi Asya-Pasifik ülkelerinde de uygulanmalıdır…”
Asya-Pasifik ülkelerinde özellikle başkentler ile tarihi-turistik şehirlere mescit ve cami inşası, genel olarak da Kur’an Kursu, kütüphane ve Kültür Merkezi gibi dinî-kültürel kurum binalarının inşasında Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfının birikim ve tecrübesinden istifade edilmeli, imkânlar ölçüsünde destek olunmalıdır. Bu bağlamda kardeş şehir projesi Asya-Pasifik ülkelerinde de uygulanabilir.
“Asya-Pasifik ülkeleriyle münasebetlerin geliştirilmesi ve ilişkilerin yürütülmesi için Diyanet İşleri Başkanlığının koordinesinde bir sekreterya oluşturulmalıdır…”
Asya-Pasifik ülkelerinde varlıklarını devam ettiren Müslümanlarla tarihte kurduğumuz münasebetlerin güncellenerek geliştirilmesi ve bu coğrafyalarda yaşayan Müslümanların kendi aralarındaki ilişkilerinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için Diyanet İşleri Başkanlığının koordinesinde bir sekreterya/masa oluşturulmalı, Asya-Pasifik Ülkeleri Müslüman Dini Liderler Zirvesinin periyodik aralıklarla toplanması sağlanmalıdır.
“‘Dünya Müslüman Azınlıklar Kurultayı’na Asya-Pasifik ülkelerinin katılımları sağlanmalıdır…”
Dünyanın değişik bölgelerinde azınlık statüsünde yaşayan Müslüman kardeşlerimizin dinî, sosyal ve kültürel varlıklarını koruma ve geliştirme amacıyla başlatılan girişimleri sürdürmek ve çözüm önerileri için adımlar atmak öncelik arz etmektedir. Bu nedenle I. Latin Amerika ve Karayip Adaları Müslüman Dini Liderler Zirvesinde teklif edilen ve yakın zamanda gerçekleştirilmesi düşünülen “Dünya Müslüman Azınlıklar Kurultayı” na ilgili Asya-Pasifik ülkelerinin katılımları sağlanmalıdır.
“‘Dünya Müslüman Dini Liderler Zirvesi’nin 2016 yılında İstanbul’da gerçekleştirilmesi teklif edilmiştir…”
Diyanet İşleri Başkanlığınca daha önce kurulan altı platformun öncülerinin bir araya getirildiği “Dünya Müslüman Dini Liderler Zirvesi” nin 2016 yılında İstanbul’da gerçekleştirilmesi teklif edilmiştir.
Yeni akit